Armes'in yanına inip de eğilirken, tenine dokunması ile geri çekilmesi bir oldu. Resmen alev saçıyor gibiydi Armes'in vücudu. Ve kendisi su perisi olduğu için daha da çok yanıyordu canı. Armes de ona dokununca acı çekmiş miydi acaba?
Onun ne kadar değişik olduğunu fark etti o anda. Dünyadaki görüntüsünün aksine bembeyazdı teni. Tırnakları kapkaraydı, kan kırmızısı dudaklarının aksine. Kulaklarının üstü uzun gibiydi biraz, tıpkı rüyalarındaki gibi.
Iki kişi arkasından gelip de onu götürmeye başlarken peşlerinden ilerledi. Gelirken endişeden fark etmemişti ama şu an farkındaydı yanından geçip gittiği kanatlı şeylerin saygı ile eğildiklerinin.
Kafasını kaldıracakken "Sakın!" diyen beynindeki sesle birlikte tekrardan yüzünü Armes'e çevirdi. Bu.. Bu onun sesiydi. Ama Armes baygın bir şekilde gözlerinin önündeydi işte. Nasıl olurdu bu?
Tekrar çıktığı şatoya ilerlediklerinde, başka bir odaya gectiler bu kez. Bu oda kıpkırmızıydı, kendi bembeyaz odasının aksine. Tıpkı Armes'e benziyordu.
Beyaz sakallı bir adam odaya girince önce Armes'e sonra kendisine baktı.
"Demek onu buldun."
Usulca kafasını sallayıp onaylayarak "Neden uyanmıyor?" diye sordu.
Adam, önce Armes'in kapalı olan gözlerini açtı. Ve daha sonra elini vücudunda gezdirdi.
"Hayır Leyosi, sakın!" Tekrar beyninde duyduğu ses ile gözlerini kapattı. Neden sakın demişti ki?
"Prensesim." Gözlerini açıp adama baktı. Oysa onun yerine Armes'e bakıyordu. "Onunla bağı olan tek kişi sizsiniz. Aynı zamanda onu iyileştirecek tek kişi de."
"Ne yapmam gerekiyor?"
Beynindeki ses tekrar "Sakın!" diye tıslarken, içeri giren diğer adama baktı. Onun gözlerine dahi bakmadan "Kızım." dedi. "Sana sarılmayı, güzel gözlerine bakmayı o kadar çok istiyorum ki."
Kızım mı? Babası mıydı onun? Peki neden gözlerine bakamıyordu?
"Kafanı eğ." Yine beynindeki sesle birlikte Armes'e çevirdi gözlerini.
"Neden bakamıyorsunuz?"
"Her şeyi anlatacağız elbette. Ama önce koruyucunu iyileştirmemiz gerek." Koca avcunu açıp Armes'in bedeninde gezdirdi. Onun ter içinde kalan alnına baktı sonra. Damarları belirginleşmişti, zorlanıyor olmalıydı.
Adam yere çökmüştü, ama eli hâlâ Armes'in bedeninin üzerindeydi.
Armes'in simsiyah gözleri kapanmış ve hiç tepki vermiyordu.
"Olmuyor." Elini çekerek sırtını duvara yasladı. "Kıpırdamadı bile."
"O.. o çok güçlü efendim. Biliyorsunuz. Onu ancak onun gibi güçlü biri iyileştirebilir."
Şaşkınca olan biteni izlerken "Ben mi?" diye sordu.
"Sakın!"
Beynindeki sese aldırmamak adına başını iki yana salladı.
"Bu çok zor. Hem de sandığındanızdan daha zor prensesim."
Diğer adamın peşinden babası söze girdi bu kez. "Belki sen de zarar göreceksin, ama söz konusu Armes, yani seni yıllarca canı pahasına koruyan kişi, bu yüzden yapma demeyeceğim."
Yıllarca derken? Kimdi bu çocuk böyle?
"Ne yapmam gerekiyor?" diye sordu ve kimsenin yüzüne bakmamaya çalışarak Armes'in yanına doğru ilerledi.
"Sakın Leyosi, sakın!"
"Ellerini aç ve avuç içlerini onun bedenine yönlendir." diye anlatmaya başlayan babası hâlâ kesik kesik konuşuyordu.
Denilenleri yaparken Armes'in beynindeki ses emir vermeyi bırakmış, yalvaran bir sesle yapmamasını söylüyordu.
"Derin bir nefes al, gözlerini kapat ve sadece onu iyileştirmeyi düşün."
"Sen su perisisin Leyosi. Bense ateştenim. Yapma, yanarsın.."
"Yapmazsam da sen yanarsın." diye mırıldanıp odaklanmaya başladı. Ellerinden çıkan sular ateşe dönüşürken, odadakiler şaşkın bir şekilde geri çekilmeye başladılar. Yapıyordu, hem de hiçbir şey öğretilmemişken. Bu da onun sandıklarından daha güçlü olduğunun gözle görünür bir kanıtıydı.
Ellerinden çıkan su, ateşle karışıp etrafını sararken, bedeninin yandığını hissedebiliyordu. O kadar güçlüydü ki, Armes ona sesini duyuramıyordu artık.
Leyosi'nin ellerinden çıkan ateşle birlikte havalanan Armes, elleri aşağı sarkar bir biçimde baygınca yatıyordu hâlâ. Beyninin içinde dönüp duran tek soru ise, Leyosi'nin nasıl olduğuydu. Ders bile almamıştı henüz, ya zamanında duramazsa?
Armes yüksek olan tavanın yarısına kadar yükselmişken, Leyosi dizlerinin üzerinde yere çöktü. Buz gibi olması gereken bedeni alev alev yanıyordu şu an ve bu canını oldukça yakıyordu. Alnından damlayan su tanecikleri bile sıcaktan alev almaya başlarken, avuç içleri kendisinden bağımsız olarak yukarı doğru kalkmış, yükselen Armes'e yönlenmişlerdi.
Parıl Parıl parlayan saçları da yukarı doğru kalkmış ve alev almaya başlamışken, güçlükle de olsa ayağa kalkıp gözlerini açarak havaya dikti. Gözleri aynı Armes'inkilere benziyordu şu an.
Su ve ateş onu da aşıp tüm odayı sarmaya başlamışken, diğerleri aceleyle çıktılar odadan.
Gücü azalmaya başlarken, "Dur artık!" diyen Armes'in sesini duydu tekrar. "Yeter!"
Iyileşmiş miydi, yoksa yine baygındı da beyninin içinde mi konuşuyordu?
Tekrar yere çökerken, bedeninden yayılan su azalmaya başlamış ve ateş sarmıştı her bir yanını. Ateş, su perileri için ölüm demekti.
Leyosi bayılmak üzereyken, Armes gözlerini tavana dikip koca kanatlarını açarak düşmekten son anda kurtuldu. Ama yere düşüp bayılan Leyosi'yi tutamamıştı. Olduğu yerde dikleşip, onu gördüğü an yere inerek kafasını ellerinin arasına aldı.
"Yapma dedim sana Leyosi. Defalarca söyledim. Söyle şimdi, seni kim iyileştirecek?"
Gitti Leyosi. Lilililili😂😂😂😂😂😂 Resmen ölümüne fantastik yaziom beya 🤭Bölüm isteyen yorum yapsın. Oy da versin zahmet olmazsa. Yoksa yb atmam haaaaaa
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Optilus
Fantasy"Armes mi? O nasıl isim be?" Armes siyah, koca kanatlarını açıp onu kucağına alarak yükselmeye başlarken, "Senin asıl adın da Leyosi." dedi. "O yüzden bence bu konuyu tartışmayalım." Zaten şu an bundan daha önemli bir konu vardı onun için, özellikle...