"Cidden? Hiç mi düşünmüyorsun kendini? Tekrar tekrar aynı hatayı nasıl yaparsın, anlamıyorum ki?"
"Anlamaman çok doğal. Çünkü senin hata dediğin şeyin, benim lugatımdaki karşılığı aşk. Ve hepimiz biliyoruz ki, sen aşktan falan anlamazsın sevgili babacığım."
"Armes!" Uyarıcı bakışlar attıktan sonra, sinirle nefes verdi yer altının kralı olan Zaryed. "Bunu bir kez daha yapmamanızı söylemiştim. Bunu konuşmuştuk. Tekrar aynı hatayı yaptın. Ve tekrar onu korumak için kendini mi feda edeceksin? Bu seferki planın ne? Söylesene."
"Belki bu sefer babam korkaklık yapıp topluluğuna uymak yerine, beni korur diye düşünmüştüm."
"Ben,o topluluğun başkanıyım Armes. Hem kurallar koyup, hem de onları kendi ellerimle yıkamam."
"Iyi ya. Bırak hatalarımın bedelini bildiğim gibi ödeyeyim o zaman." dedi Armes, hata kelimesine baskı yaparak. "Ölümse ölüm. Neden korkuyorsun? Koskoca başkan oğlunu koruyamadı demelerinden mi? Merak etme, ölmeden önce silerim verdiğin izleri."
Armes kaybolduğunda "Asıl kaybetmekten korktuğumun itibar olmadığını ne zaman anlayacaksın?"diye mırıldandı Zaryed. Tekrar kaybetmeye hiç niyeti yoktu. Lakin, oğlu her gün ölüme biraz daha yaklaşırken bunu önlemeye yetecek gücü de yoktu aynı şekilde. Armes ve Leyosi'ye engel olmaya sadece onun değil, kimsenin gücü yetmezdi artık. Ama çok iyi biliyordu ki, bu gücü elde etmek için herkes elinden geleni yapacaktı.
Leyosi'nin odasında olmadığını görünce, yukarıya, havuzun olduğu yere çıktı Armes. Orada da olmadığını görünce, sakin kalmaya çalışarak gözlerini kapattı. Annesinin yanındaydı. Suyun içini göremiyordu, ama gözünün önüne gelen gölün başka bir anlamı da olamazdı. Zaten onu suyun içinde yakalayan, kendi ölümünü kendi hazırlamış demekti. Yine de gölün yanına giderek, sulardan uzak bir yere oturdu.
Annesinin olduğu göldü burası. Onunla konuşmak için gelmiş olmalıydı.
Delirdiniz mi siz, diyen babasının sesi geldi kulaklarına. Seneler önce, Leyosi'yle ilk birlikteliğinde söylemişti bunu. Ateş ve su, yan yana gelmeye karar vermek de ne demek? Neden anlamıyorsun, bu senin sonun demek. İlk başta tam da böyle söylemişti, onu vazgeçirmek için. Hiç kimse kolay bir yol sunmamıștı önlerine. Ve tabi, karşılarında durmaktan da asla vazgecmemișlerdi. Düşman olmanız gerekiyor sizin, bu yüzden dövüşlerde bile ikiniz eşleșiyorsunuz, bunu anlamak çok mu zor? Leyosi'nin babasından gelen ilk tepki de aynen böyleydi bu yüzden.
Ateş ve su. İki ezeli düşman. Yok olacaklarını bile bile sevmişlerdi birbirlerini. Ama hiç kimse yok falan olmamıştı işte. Herkesin niyeti onları korkutup, elde edecekleri güçlere engel olmaktı. Oysa, ikisinin de güç istediği falan yoktu ki. Leyosi'nin, Armes'in kim olduğundan bile haberi yoktu. Gücü verecek kişiyi sadece kendisi sanmasına rağmen, başka birinden alacağı güçleri hiçe sayarak birlikte olmuştu onunla. Bu da, Armes'in ona güvenmesi, güçlerini gözü kapalı vermesi için yeterdi zaten. Babasının sandığı gibi, aşk gözünü falan kör etmemişti. Kör olan onlardı, hem de hepsi.
"Kız evinin önünde bekleyen istenmeyen damat gibi olmuşsun." deyip, gülerek karşısına oturdu Leyosi. "Ne düşünüyorsun böyle kara kara?"
"Bu tiple pembe hayaller kurmam sence de komik olmaz mıydı?" dediğinde bir kez daha güldü. Pamuk şeker kokusunu aldığında yüzünü ekșiterek ofladi. "Haksızlık ama bu ya?"
"Bence de. Pamuk şekeri de hiç sevmem."
"Dolaylı yoldan da olsa, beni sevmediğini mi söylemek istedin sen?"
"Dünyalı tribi mi bulaşmış sana?" Leyosi ciddi kalamayıp tekrar güldüğünde Armes de gülümsedi.
"Dünkü hava durumu tüm ülkeye duyurmuş birlikte olduğumuzu. Beni o çağırdı. Uyarmak istemiş." dediğinde kafasını salladı sadece Armes, anladığını belli edercesine. Alıyordu da. Kendisi de böyle bir konuşmadan çıkmıştı çünkü az önce.
"Bu aralar herkes bunu söyleyecek zaten. Herkes eleştirecek. Duyduğun tek söz, sadece şu olacak bir süre. Yanlış yaptınız. Alışsan iyi olur,"
"Haksız eleştiri, çoğunlukla biçim değiştirmiş övgüdür demiş Dale Carnegie. Yaşamaktan korktukları şeylerden biz de korkalım istiyorlar. Hiçbir şey yapmadan yok olup gidelim. Hiçbir iz bırakmadan. Sessizce. Aynı onlar gibi. Karşılarına cesur birileri çıkınca eleştirmeleri de bu yüzden bence. Kendileri yapamadılar, biz de yapmayalım istiyorlar."
"Bunu sevdim." dedi Armes. "Yaşayamayacak kadar korkak olmadığını biliyordum zaten."
"Ölecek kadar da güçsüz değilsinizdir umarım." Sesi duyduğunda gözlerini devirerek ayağa kalktı ve arkasına döndü Armes. Leyosi'nin de ofladığını duyunca gülmemek için zor tuttu kendini.
"Gerçekten, yanında sadece tek bir köleyle gezecek kadar güveniyor musun kendine prenses?"
Leyosi, geriye doğru bir adım attı ve ona bakan Armes'e bakıp, "Taş sana atıldı." dedi umursamazca. "Ben tam şu köşedeyim." Ve sonra karşıdaki ordunun en önünde duran adama baktı. "Köle'mi alt edebilirsen, beklerim."
Yağmur bulutları üstlerinde toplanırken gülümsedi Armes. İlk yağmur tanesi düşmeden önce, gözleri siyaha dönmüş ve arkadaki ordunun yarısı küle dönmüştü.
"Sen..?"
Arkadaki askerlerin saygıyla eğilmiş olduğu anlarda "Dejavu!" deyip, kahkaha atan Leyosi'ye katılarak güldü Armes. "Her seferinde böyle şaşırıp, mal gibi kalacaksanız hiç zevki olmaz ki ama. Çok sıkıcısınız yahu. Bir de neymişmiș, bilmem nerenin prensleriymș de, güçleri varmış da, bilmem neymiş de."
"Ben. Bilmiyordum. Gerçekten." Leyosi kahkaha atmamak için zor tutuyordu kendini. Götünü kurtarmaya çalışıyordu şu an. Emindi. Ve emin olduğu bir şey daha vardı. Kurtulduğu an, herkese anlatıp, tüm güçlüleri de yanına toplayarak geri gelecekti. Aklından geçenleri Armes'in de okuduğunu bildiğinden, sakince ne yapacağını bekledi.
Yağmur damlaları havada asılı dururken, damlaları tutmakta zorlandığını hissetti Leyosi. Hâlâ şansını zorluyordu, bilmiyordum demesine rağmen.
"Yakmıyorsan suyla boğayım. Hadi. Sıkıldım ben."
"Gittikçe canileșiyor musun sen, yoksa bana mı öyle geliyor? Sohbet ediyoruz, sabret biraz. Sonra sorarız prensimize ne tür bir ölüm istediğini."
"Iyi madem." deyip, biriken tüm suyu prensin üzerine yönlendirdi ve serbest bıraktı Leyosi. "Şuraya bir yere as, kurusun da, sonra devam edersiniz muhabbetinize."
Prens, sular bitince derin bir nefes aldı. Ve daha sonra Armes'e dönerek "Affedin beni." dedi. "Size söz veriyorum, bir daha asla karşınızda görmeyeceksiniz." Onu öldürdüğü an, bir düşman daha edineceğinden emindi. Eninde sonunda herkes öğrenecekti zaten, öğrenmelerini engellemenin bir yolu yoktu. Ama bir düşmandan daha kurtulmanın yolu, şu an tam karşılarındaydı.
"Git." Karşılarındaki ordu da, prensleriyle birlikte gözden kaybolurken, "Madem affececektin, ordunun geri kalanından ne istedin?" diye söylenerek uçmaya başlayan Leyosi'nin peşinden gitmeye başladı Armes. Dünyada olmasa dahi, bir kadının haklı olduğu bir konu bulduğu zaman asla susmayacağını düşünüp gülümsedi kendi kendine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Optilus
Fantasy"Armes mi? O nasıl isim be?" Armes siyah, koca kanatlarını açıp onu kucağına alarak yükselmeye başlarken, "Senin asıl adın da Leyosi." dedi. "O yüzden bence bu konuyu tartışmayalım." Zaten şu an bundan daha önemli bir konu vardı onun için, özellikle...