Tam önünde duran büyük kalabalığa bakarak, bir kez daha düşündü. Bir kaç ay önce fazla sıradan bir hayatı olan birisi için tüm bu olanlar oldukça olağan dışıydi. Yargılanmasının sebebinin Armes olduğunu biliyordu. Pek Şikayetçi de sayılmazdı zaten. Kendini bildi bileli yalnızdı. Bu yüzden bunca zamandır kendi yönettiği hayatının bir başkasının elinde olması hoşuna gitmiyor değildi. Tek düşüncesi, o hoşuna gidenin hayatının bir başkasının elinde olmasıyla Armes'in elinde olması arasında fark olup olmadığıydı. Armosi'nin ve annesinin imalarindan çıkarttığı sonuçlara göre Armes onu çok seviyordu. Ve o da Armes'i. Bu durumda hayatı boyunca kimseye güvenmemis olsa da ona güvenmesinde bir sorun göremiyordu.
Babası konuşmayı bitirdiğinde alkışlar eşliğinde selam verdi ve odasına geri çekildi. Onun istediği seramoni de tamamlandığına göre, başka bir görevi kalmamıştı. Armes'in de odasına girdiğini hissettiğinde "Su perisi için de aynısını yapacak mıyım?" diye sordu.
"Su perisi? Annenden bahsediyoruz sanırım."
"Evet." dedi, başını sallarken. Onu bırakmalarının ülkelerinden başka bir sebebi olmaması gün geçtikçe daha da fazla sinirlerini bozuyordu.
"Sanmam. Benim gidemeyeceğim bir yerde fazla duramazsın çünkü."
"O nedenmiş?"
"Canım öyle istiyor da, ondan." deyip, kollarını göğsünde birleştirdi Armes, bir yandan da aklından geçenleri okumasını önlemeye çalışırken. Su perilerinin dişi olanlarının güzelliği kadar erkek olanların yakışıklılığı da bilinen bir şeydi. Ve o, bunu itiraf etmeye de kabullenmeye de niyetli değildi.
"Benden saklayacak kadar önemli olan şey ne?"
"Ne?" diye sorup, ona baktı Armes. "Hiçbir şey. Sadece birilerinin düşüncelerimi okumasına alışkın değilim."
"Ben de senin düşüncelerini okumaya pek niyetli değilim." diyerek odasının kapısının birini kapattı. Diğerini kapatmadan önce çıkması için Armes'e eliyle işaret etti.
"Söylemek istediğimle senin anladığın arasında büyük fark var."
"Önemi yok." dedi, Armes'in kapıdan çıkmasını ve siyah kanatlarının açılmasını izlerken. "Öğrenmek istediğim bir kaç küçük ayrıntı var sadece. Ve onu anlatacak tek kişi de sen değilsin."
Kapi kapanırken, aynı anda beliren Armosi'ye bakıp işaret parmağını ona doğru yöneltti ve daha sonra boğazına götürüp soldan sağa doğru hızla bir çizgi çizdi elinden çıkan ateşler eşliğinde. Tüylerini etrafa saçarak yok olan Armosi ve daha sonra sinirle ona doğru bakan Leyosi'ye bakarak kahkaha attı ve yok oldu.
Leyosi'nin "Armes!" diye çığlık atması neredeyse tüm gezegende yankılanırken, Armes, kralın yanına doğru yol almıştı bile.
"Birbirinize çabuk alışmışsınız."
"Ya." dedi gülümserken, "Çok seviyor beni."
"Keske bize karşı da, nefret dahi olsa, bir duygu besleseydi."
"Dünyada bırakmanızı anlayabiliyor aslında. Onun kızdığı şey, sonuçlarını bile bile birlikte olmanız. Bir savaşın ortasında kaldığında melez güçleri için size minnettar olabilir belki, ama onun dışında kızgın olmasını anlayabiliyorum."
Kral "Belki de en çok sen anlayabiliyorsun ha." dediğinde derin bir nefes çekti içine.
Konuşma bittiğinde soluğu Leyosi'nin odasında alıp, Armosi'nin tam arkasında belirerek sessiz ama korkunç bir sesle "Bö!" deyip ona yukarıdan baktığında "Anneciiimmmm!" diye tiz bir çığlık atıp ortadan yok olmasını izledi hıçkırıklar eşliğinde.
"Armes ya."
"Ne? Her şeyden korkması da mı benim suçum?"
"Tabi canım. Beni de her dakika kapkara gözlü biri arkamdan dürter zaten." deyip gözlerini devirdi.
Armes'in gözleri eski haline dönerken, gülümsedi. "Ama sen korkmadın."
"Çünkü benim tepemde değildin."
Aynı şeyi Leyosi'ye de yaptığında alnına vurup "Salak." diyerek güldü. Daha sonra kanatlarını açıp odadan çıktığında "Nereye?" diyerek ona yetişti Armes.
"Su perilerinin yaşamadığı büyük bir göl var mı burada?"
"Hayır. Ama özellikle sorduğun biri varsa.."
"Soylediklerimi daha benim ağzımdan çıkmadan tahmin etmen ama yine de bana sorman sinirlerimi bozuyor." dediğinde, Armes kolundan tutarak şelale ile birleşen bir göle götürdü. Şelale rengarenk, ama buna tezat olarak oluşturduğu göl de dupduruydu. İçindeki tüm balıklar bir kaç metre öteden dahi görünüyordu.
"Burayı bana daha önce göstermemiş olman büyük haksızlık." diyerek göle daldı. Armes ise biraz daha alçalarak saçlarındaki grilerin arasında oluşan rengarenk saçlara ve ayaklarının pullu birer kuyruğa dönüşmesini seyretti yüzündeki gülümseme eşliğinde. Su o kadar duruydu ki, tırnaklarındaki pembe simleri ve parmak aralarındaki yuzgecleri bile görebiliyordu.
Leyosi Armes'in üzerinden atladığında üzerine sıçrayan sulara bakıp onların buhara dönüşmesini sağladıktan sonra "İyiliğimin karşılığı bu değil." diye söylendi.
Başını gölden çıkartan Leyosi "Serinlersin işte." diyerek ağzından çıkarttığı suyu ona doğru püskürttü.
"Ateşe veririm gölünü he."
Leyosi yapmayacağını bildiği için gülerek sırt üstü atlayarak geri girdi gölün içine. Birilerine güvenebilmek güzeldi. Asla sana zarar veremeyeceğinden, kendinden bile çok emin olmak. O bu duyguyu, her ne kadar hatırlamasa da, daha önce de yaşamıştı. Ve şu an, tekrar hatırlamaktan mutluluk duyuyordu. Sonra, Armes'in hatırlamasından korktuğu şeyler geldi aklına. Tekrar hatırlasa, tekrar gider miydi, bilmiyordu. Bunu öğrenmek için, inle neler olup bittiğini öğrenmesi gerekiyordu. Armes de, Armosi de, bu konuda susma yemini etmiş gibiydiler. Her ne kadar onu sevmiyor gibi görünse de, Armosi büyük saygı duyuyordu Armes'e. Sonra babasının da ona saygı duyduğunu, annesinin gücü hakkında söylediklerini hatırladı. Gözleri kapanıp da, Armes tarafından su yüzeyine çıkarılırken, birleştirdigi parçaları çoktan unutmuştu bile.
"Üzgünüm." dedi Armes, onu göl kenarına koyup uyandırmaya hazırlanırken, "Şimdi olmaz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Optilus
Fantasy"Armes mi? O nasıl isim be?" Armes siyah, koca kanatlarını açıp onu kucağına alarak yükselmeye başlarken, "Senin asıl adın da Leyosi." dedi. "O yüzden bence bu konuyu tartışmayalım." Zaten şu an bundan daha önemli bir konu vardı onun için, özellikle...