"Ve her zaman dikkatli olmanız gerekir." dedikten sonra birinin inleme sesi yükseldi sessizlikte.
Armes, Leyosi ile konuşan Pevsın'a elindeki tahtayı fırlatmış ve o, dikkati dağınık olduğu için fark edememişti.
"Ağzı açık ayran budalası gibi, dersi dinlemeyip de başka şeylerle ilgilenirseniz, dikkatli olmanız gerektiğini de öğrenemezsiniz."
Leyosi'ye döndüğünde tam önünde duran ikinci tahtaya baktı bu kez. Leyosi'nin önünde, alaycı bir biçimde bakan gözleriyle aynı hizada duruyordu.
"Gördüğünüz gibi, her zaman tetikte olursanız, az önceki arkadaşınız gibi, olmayan beyniniz de dağılmaz." Tahtayı kendine doğru çekip çocuğu işaret ederek "Götürün şunu da tedavi etsinler. Varsa beyin de taksınlar, başka türlü ülke falan yönetemez bu." dediğinde gülmüştü herkes.
Karanlıklar prensi, kendini ifşa ettikten sonra, tüm gezegen varislerine ders vermeye başlamıştı bu sabahtan itibaren. Bir çoğu, babasının verdiği güç karşısında şaşkına dönerken, başka bir çoğunluk ise şaşkınlık içindeydi, tüm bu güce sahip olmak yerine Leyosi'nin yanında kendini gizlediği için.
"Cidden, onun bana saplanmasını mı seyredecektin?" diye sordu Leyosi, yanına yanaşıp, kendine ok seçerken.
"Tabi ki de hayır."
"Bunu duyduğum iyi oldu tabi." dedi ve yayı gerdirerek attı oku. "Yoksa hedefim her an şaşırıp, biricik hocamın bir yerlerine gelebilirdi." İkisi de gülümsediğinde, kendisini hep oraya ait hissine kapılan Leyosi, anlık da olsa gerildiğini fark etti. Doğup büyüdüğü yeri, arkadaşlarını unutmak, onların da onu unuttuklarını bilmek onu germeli miydi? Yani, sonuç olarak doğduğu yer aslında tam olarak burasıydı. Orası ise, sürgün edildiği bir yer olabilirdi ancak.
Kafasının karıştığını hissettiğinde, tam arkasında durup başka biriyle konuştuğunu gören Armes'e baktı. Düşüncelerini serbest bırakmıştı görünüşe göre. Bunu isteyip istemediğine daha sonra karar vereceğine kanaat getirip çalışmaya devam etti. Düşünmek, çoğu zaman iyi değildi çünkü. Özellikle de onun durumunda.
"Yoruldun mu?"
"Yok. Ama sıkıldım."
"Haklısın tabi." diyerek güldü Armes. "İkimiz baş başayken, daha mutluyduk."
"Bu ego, bu özgüven, güçlerinizle birlikte mi geldi acaba size, yer altı prensimiz?"
Armes ona yaklaşıp "Güçler, istediğim an benimleydi. Özgüven senin eserin." dediğinde gülmemek için yanağını ısırdı ve gerdiği oku hedefine fırlattı. Hepsini kusursuz yapıyor olmasına rağmen, burada çalışmaya devam etmesi gerektiğini bir türlü anlayamıyor oluşundandı belki de canının sıkkınlığı. Hafızası yerinde olmayabilirdi, lakin, savaş ve savunma konusunda her şeyi hatırlıyordu.
"Gidemezsin bensiz bi yere."
"O niye ya? Ders vermek zorunda olan sensin. Ben değilim ki?" dedikten sonra omzuna vurdu. "Hey! Sana düşüncelerimi okuyabileceğini de kim söyledi?"
"Kafan çorba gibi son zamanlarda. Biraz destek iyi olur diye düşünüyordum."
Derin bir nefes alıp, sesli bir şekilde geri verirken "Haklısın." dedi. "Yine de, gerek duyarsam söylerdim."
"Benim hakkında düşündüklerini öğrenmemden mi korkuyorsun yoksa Prenses?" Aynı şekilde meydan okuyan gözlerle ona dikti gözlerini ve "Yoo." dedi. "Bir hoparlör bulsam, onunla da söylerim hissettiklerimi. Neden korkacakmıșım ki?"
"Biliyor musun?" dedi Armes, ona iyice yaklaşıp, kulağına fısıldarken. "Her şeyi unutup, her şeye baştan başlamış olmamıza rağmen tekrar beni seçmiş olmana ve tekrar tekrar bu aşktan korkmuyor olmana, sanırım bayılıyorum."
Ayıltırız Armes. Ayıp ediyorsun aplası😂
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Optilus
Fantasy"Armes mi? O nasıl isim be?" Armes siyah, koca kanatlarını açıp onu kucağına alarak yükselmeye başlarken, "Senin asıl adın da Leyosi." dedi. "O yüzden bence bu konuyu tartışmayalım." Zaten şu an bundan daha önemli bir konu vardı onun için, özellikle...