Gözlerini açınca gökyüzü yerine, koca kanatlarını açmış tepesinde ona paralel bir şekilde uçan Armes'i gördü.
"Ne yapıyorsun sen orda?"
"Uyanmanı bekliyorum. Annene gideceğiz. Daha sonra da çalışmalara başlayacağız."
"Çalışma?"
"Gücünü kontrol altında tutmak için. Tabi bir de güçsüz olduğun anlarda savaşabilmen için."
"Yalnız ben tavuk bile kesemem. Haberin Olsun da."
"Sen öyle san." Dudağının kenarını kıvırarak yere inip "Hadi, biraz hareket." diyerek ellerini birbirine çarptı.
Cam kapının önüne geçip kanatlarını tekrar açarken, hızla ayağa kalkıp peşinden gitmeye başladı Leyosi.
"Sakın kafanı kaldırma."
Oflayarak "Tamam." deyip peşinden gitmeye devam etti.
On beş dakikalık bir yolculuğun ardından yere inince, önündeki kocaman şelaleye baktı. Gökkuşağı sayesinde rengarenk görünüyordu.
"Işte, orada." Kafasını Armes'in gösterdiği yere doğru çevirip, pes peşe gelen 8 kadına baktı. Yanlarında da 2 erkek vardı, koruma gibi duruyorlardı daha çok.
"Hadi git."
"Ne, nereye?"
"Suyun içine. Bu gezegende senin türünden kimsenin gözüne bakamazsın, ama orası farklı bir gezegen. En azından denemekte fayda var."
Suyun içindekilerin hepsi yüzlerini aşağı
eğmişti. Birkaç dakika bekledikten sonra, ani bir kararla suya dalıp, gözlerini açarak karşısındaki kadına baktı. Onun da gözleri kendi gibi gri ve mavi karışımıydı. Ve göz göze geldikleri halde hiçbir şey olmamıştı. Yani, Armes haklıydı."Leyosi, kızım." Annesi ona yaklaşıp sarılınca önce tereddüt etse de, sarıldı.
"Seni çok özledim." Ondan ayrılan annesi ile beraber tekrar gözlerine baktı. Hiç kimseye sinirli değildi, kırgındı sadece biraz.
Arkasındaki kızlara bakıp "Onlar kim?" diye sordu.
"Kardeşlerin." Kardeş mi? Peki onlar neden melez değildi?
Kızların hepsi, annesi de dahil, esmerdi. Babası ve ülkedeki herkes de esmerdi. Beyaz olan bir tek oydu, bir de Armes.
"Onlar. Onlar neden melez değil?"
"Babanın da benim de ülkemizi korumamız gerek Leyosi. Ikimiz de birbirimizi hâlâ seviyoruz, ama..-"
"Sanırım korumak istemediğiniz tek kişi bendim." diyerek su yüzüne çıktı ve kanatlarını açıp yükseldi.
"Gidelim." dedi Armes'e bakıp sabit tutmaya çalıştığı yüz ifadesiyle.
Armes hiçbir şey söylemeden yanına doğru uçunca, onun yönlendirmesiyle başka bir yere gitmeye başladılar. Ormanlık bir yerin kapısından girdiklerinde ona bakan bir kaç kişiye çevirdi gözünü.
"Bakma diye tıslamayacak mısın?"
"Hayır." diyerek güldü Armes. "Buradaki hiç kimse senin türünden değil."
Küçük kulübe gibi bir yerde durduklarında aşağı indi ikisi de.
"Hadi git de hazırlan."
Armes'in işaret ettiği yere girip, içerideki kadının verdiği kıyafetleri giyindi. Kırmızı büstiyer ve siyah tayt. Saçları kendiliğinden at kuyruğu olurken, gülümseyerek çıktı içeriden. Armes de siyah tişört ve eşofmanı ile onu bekliyordu.
"Ya sen benden baya emin konuşuyorsun da, ben kendimden hiç emin değilim."
"Bu dersleri daha önce aldın Leyosi. Ben bizzat öğrettim sana. Tek yapman gereken biraz pratik."
"Peki. Silahlar nerde?"
"Tam olarak burada." deyip avcunu açarak ateş çıkarttı Armes.
"Demek sönmek istiyorsun koruyucu." diyerek gülümseyen Leyosi ile birlikte Armes de gülümsedi. Ilk çalışmalarında da aynı cümleyi söylemişti, her ne kadar o hatırlamasa da.
Armes aniden ateşi ona doğru çevirince iki avcunu da ona doğru çevirip ateşi söndürdü. Çıkan buharlardan dolayı birbirlerini gördükleri anda, etrafını saran ateşi fark etti. Bir çok kişi de onları izlemeye başlamıştı, iki güçlü savaşçının kapışmasını.
Ateş yükselirken, ellerini toprağa koyup gözlerini de kapatarak suyu hissetti. Su, yüzeye çıkıp da ateşi bastırmaya başladığı sırada ayağa kalkıp Armes'e bakarak sırıttı. Su ve ateş aynı anda çevresinde dönerken, gözleri ile Armes'e yönlendirdi. Bu sırada ateş yavaş yavaş suyu söndürmeye başlamış ve de Armes'in etrafını daha çok sarmıştı.
Kanatlarını açıp Armes'e yaklaştı. Kafasının üzerinde ters dönerek ellerini göğsünde birleştirip "Pes mi?" diye sordu.
"Şu ikizlerini tam görüş alanımdan çeker misin? Odaklanamıyorum."
"Amacım da tam olarak bu." deyip kahkaha attı. "Suyu üzerine boşaltmamı istemiyorsan pes et."
"O iş öyle kolay değil prenses." diyerek suyun içinden topladığı ateşleri ona yönlendirince, acele ile uzaklaşıp kendi etrafında dönmeye başladı. Su da onunla birlikte dönüyor ve arada sıçrayan sular Armes'in üzerine düşüyor ve de resmen coss diye ses çıkartıyordu.
"Pes mi?"
"Al şunları üzerimden. Tamam, pes." diyerek suların kendisinden uzaklaşmasını izledi Armes. Onu daha fazla zorlayabilirdi ama canını yakmaktan korkuyordu. Daha iyi olduğu zamanlar, eskisi gibi kapışabilirlerdi elbette.
Bölüm görünüyorsa ses verin
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Optilus
Fantasy"Armes mi? O nasıl isim be?" Armes siyah, koca kanatlarını açıp onu kucağına alarak yükselmeye başlarken, "Senin asıl adın da Leyosi." dedi. "O yüzden bence bu konuyu tartışmayalım." Zaten şu an bundan daha önemli bir konu vardı onun için, özellikle...