Shownu ile sevgili rolüne başlamamızın üstünden bir hafta geçmişti ve işe yarıyordu. O günden beri Jun bana tek kelime etmedi ve parmağını bile sürmedi. Jun her an üzerine atlayacakmış gibi baktığı için Shownu'ya gelmemesini söylemiştim ama yine de geldi. Ortak oldukları için Jun'un kavga etmeyeceğini biliyordum ama odada oluşan korkunç atmosfer beni geriyordu. Jun'u tanımasam kıskanıyor sanardım. Halbuki sadece oyuncağı çalındığı için sinirleniyordu.
Shownu içeri girdiğinde Jun kafasını kağıtlardan kaldırarak dik dik ona baktı.
"Sevgilini görmeye gelmek için beni meşgul etmesen artık?"
"Özlüyorum işte ne yapayım. Aşk böyle bir şey, değil mi Hao?"
"Evet, ucunda ölüm olduğunu bilseniz bile görmek istiyorsunuz."Lafımın üzerine Shownu yanağımdan öpüp gözlerini sinirden köpüren Jun'a dikti. Onu sinir etmenin verdiği keyifle gülümsüyordu. Jun ile aralarında ne olduğunu bilmiyordum fakat Shownu'nun ondan intikam almak istediği belliydi. Ben de onun intikam aracıydım.
Jun artık sabrının sınırlarına ulaşmak üzereydi ve bunu fark etmek pek zor değildi. Önceden sinir hastası olduğu için çok sinirlendiğinde kriz geçirirdi ve gözü hiçbir şeyi görmezdi. Ben de bu yüzünden korkmaya başlamıştım. Shownu'nun kulağına yaklaşıp fısıldadım.
"Fazla ileri gidiyorsun."
"Bu daha hiçbir şey."Çenemden tutarak Jun'un önünde dudağımdan öptü. Jun'un elinde kırılan kalemin sesini duymuştum. Kendimi geri çekip Shownu'yu çıkması için kapıya doğru ittim. O çıktıktan sonra endişe ve korkuyla Jun'a baktım. Ellerinin titrediğini görebiliyordum.
"Çık dışarı Minghao."
"Ama-"
"Çık dedim!"Bağırmasıyla çenemi kapayıp odadan çıktım. Daha önce de tartışmıştık ama bana ilk defa bağırmıştı. Odadan çıkmamla içeride gümbürtünün başlaması bir oldu. Büyük ihtimalle odanın altını üstüne getiriyordu. Sesi duyup bakmaya gelen çalışanların girmesini engelledim ve kalabalığı dağıttım. İçeri giren olursa zarar verebileceğini biliyordum. İçeriden cam kırılma sesi geldi. Kendine zarar vermiş olmasından korkarak içeri girdim. Duvarda asılı olan çerçeveye yumruk atarak parçalamıştı ve eli kanıyordu. Sinirden kendinden geçmişti ve onu halde bırakamazdım. Yanına gittiğimde bana bağırarak sertçe itti ve yere düşüp kafamı arkamdaki duvara vurdum. Canımı yaktığını fark edip durdu ama hâlâ sakinleşmemişti. Düştüğüm yerden kalkıp ona sıkıca sarıldım. Bırakmam için ittikçe daha sıkı sarıldım. Yine zarar vermekten korktuğu için önceki kadar sert itmiyordu. Eskiden sakinleştirmek için yaptığım gibi saçlarını okşamaya başladım. Bir süre sonra sakinleşip kendini bana bıraktı. Onu koltuğa oturttum.
"Özür dilerim..."Gözlerimin içine baktı. Gözlerindeki sinirin yerini kırgınlık almıştı. Normalde intikam almanın keyfiyle mutlu olmam gerekiyordu ama aksine onu öyle görünce kalbime bir ağrı saplanmıştı. Ondan hem nefret ediyor hem de hâlâ seviyordum... Sevdiğimin farkındaydım ama kabullenmek istemiyordum. Bana yaşattığı onca şeyden sonra onu nasıl affedebilirdim ki?..
//Aklıma yazacak bir şey gelmiyor ve sınav haftam yaklaştı... Hikayenin içine edersem kusura bakmayın. :'D
Ayrıca size Jun ve Minghao'nun geçmişine dair minik spoilerlar bırakıyorum. Tahmin edebilene düdüklü tencere hediye edeceğim.
![](https://img.wattpad.com/cover/131437606-288-k14198.jpg)