-Jun-
Sabah uyandığımda Minghao ağaca yapışan koala gibi sarılmış ve kafasını göğsüme yaslamıştı. Gece uyanıp onu kucağıma alarak odaya götürdüm ve yanına yattım. Taşırken uyandı ve yanında uyuyabilmek için güzelce dayağımı yedim ama sonuç olarak onu ikna ettim ve zafer benim oldu. Yatmadan önce somurtarak götünü bana dönmüştü ama şimdi koala gibi yapışan oydu. Onun güzel yüzünü izleyebilmek için erkenden uyanmıştım ve sanırım saatlerdir onu izliyordum. Ara sıra eğilip saçlarını, yanaklarını ve dudağını öpüyordum. Uykusu ağır olduğu için ruhu bile duymuyordu ve bu da işime geliyordu. Bir süre daha uyuduktan sonra uyanarak kafasını kaldırıp kısık gözlerini gözlerimin içine dikti. Kendine geldikten sonra benden uzaklaşmaya yeltense de sıkı sıkı sarılıp bir santim bile uzaklaşmasına izin vermedim. Bir süre öyle durduktan sonra somurtarak söylenmeye başladı.
"Yah! Bıraksana be"
"Bir öpücük verirsen bırakırım."
"Rüyanda görürsün"Dudağını büküp kaşlarını çatarak kızgınca baktı. Bir insan kızdığında bile nasıl bu kadar tatlı olabilirdi ki? Dayanamayıp yanaklarını art arda öpmeye başladım. Söylenerek vuruyordu ama hissetmiyordum bile. Boynuna doğru inmeye başladığımda huylandığı için dayanamayıp kıkırdamaya başladı. Karnının yanlarından ve boynundan gıdıklandığını biliyordum ve bilerek yapmıştım. Üstüne çıkarak bir yandan boynunu öperken bir yandan da karnının yanlarını gıdıkladım. Kıkırdamaları bir süre sonra kahkahalara dönüştü ve gülmekten kıpkırmızı olmuştu. Gülmekten bayılmasından korkarak gıdıklamayı bıraktım. Nefes nefese kalmıştı ve gülmekten ağlamıştı. O halini görünce istemsizce kıkırdamaya başladım. Onu böyle gülerken görmeyeli yıllar olmuştu ve onu bu kadar güldüren kişi ben olduğum için mutluydum. Hatta uzun süredir hiç bu kadar mutlu olmamıştım. Melek gibi gülümsemesyile beni kendine tekrar tekrar aşık ediyordu. Manzaranın keyfini çıkardıktan sonra günaydın öpücüğümü almak için usulca dudaklarına yaklaştım. Burunlarımız birbirine değerken birbirimizin gözlerinin içine bakıyorduk. O an sanki zaman durmuş gibiydi...en azından Mingyu gerizekalısı içeriye dalana kadar.
"Sevişmeniz bittiyse kahvaltıya gelin açlıktan ölücez sayenizde."
"Ölümün açlıktan değil benim ellerimden olacak Kim Mingyu"-Minghao-
Jun odadan çıkıp Mingyu'yu kovalamaya başladığında yorganı kafama çekip göğüs kafesimden dışarıya fırlayacakmış gibi atan kalbimin sakinleşmesini bekledim fakat olanlar aklıma geldikçe daha da hızlanıyordu. Beynim tamamen mavi ekran vermişti ve suratım yanıyordu. Yataktan kalkıp lavaboya giderek kendime gelmek için suratımı buz gibi suyla birkaç kez yıkadım. Biraz kendime geldiğimde hiçbir şey olmamış gibi içeri gidip yemek masasına oturdum.
![](https://img.wattpad.com/cover/131437606-288-k14198.jpg)