× GEÇMİŞ ×

208 34 6
                                    

//Y.N: En baştan anlatmak için kısa kısa zaman atlamalarıyla yazayım dedim.

-Minghao'nun bakış açısından-

Lisedeki ilk yılımdı. Yeni insanlarla tanışacağım için heyecanlıydım fakat Kore'ye taşınalı yaklaşık 6 ay olmuştu ve Korecem çok iyi olmadığı için iletişim kurabileceğimden emin değildim. Çekingen olduğum için kurslara gittiğim zaman dışında insanlarla pek konuşmamıştım ve dışarı da pek çıkmamıştım. Sınıfa girdiğimde hızlıca gidip en öndeki boş sıraya oturdum. Erken geldiğim için en arkada duran birkaç kız ve bir erkek hariç kimse yoktu. Kimse öne oturmak istemediği için -belkide benim yüzümdendir- tek başıma oturuyordum. Öğretmen geldiğinde herkes kendini tanıttı. Diğerlerinin ne dediğiyle pek ilgilenmiyordum. Ta ki arkadan Wen Junhui adında bir çocuk Çinli olduğunu söyleyene kadar. Sınıfımda dilimi anlayabilecek biri olduğu için çok mutlu olmuştum fakat onunla nasıl arkadaş olacağım hakkında bir fikrim yoktu. Genellikle biri benimle arkadaş olmak istediğini söylemedikçe kimseyle yakınlaşmaya çalışmazdım. Bu yüzden de bu zamana kadar çok az arkadaşım olmuştu.

...

Okulun ilk gününde hiç arkadaş edinememiş, hatta öğretmen dışında kimseyle tek bir kelime dahi konuşmamıştım. Sınıfa girdiğimde yanımdaki boş sırada birinin oturduğunu fark ettim. Yerime gittiğimde dünkü Çinli çocuğu gördüm. Tatlı gülümsemesiyle gözlerimin içine bakarak Çince "günaydın" dedi. Gülümseyerek yerime oturdum ve günaydın dedim. Öğretmen gelene kadar biraz muhabbet ettik. Genellikle o soru soruyor bense cevaplıyordum. Konuşurken sürekli gözlerimin içine bakıyordu ve ben de gözlerimi kaçırıyordum. İnsanların gözlerinin içine uzun süre bakınca utanırdım ve utanınca yanaklarım kızarırdı. Bunu fark etmiş olmasına rağmen konuşurken hep gözlerimin içine bakıyordu...

...

Okula başlayalı yaklaşık 7 ay olmuştu ve Korecemi Jun sayesinde oldukça geliştirmiştim. Ayrıca Jun ile çok yakın arkadaş olmuştuk. Haftaiçi okuldan sonra bir kitapçıda çalıştığım için hergün beni ziyarete geliyordu. Birlikle her haftasonu dışarıya çıkıyor, yemek yiyor ve sinemaya gidiyorduk. Hatta birkaç kez evine gitmiştim ve birlikle video oyunu oynayıp film izlemiştik. Zamanla takıldığımız sırada biraz daha yakın olmaya başladık. Bazen sinemadayken elimi tutuyor, evdeyken bana biraz yakın davranıyordu. Hatta okulda kızlarla konuştuğum zaman garip davranıyor ve beni onlardan uzaklaştırıyordu. Normalde bu davranışlarının bir erkek olarak beni rahatsız etmesi gerekiyordu fakat aksine hoşuma gidiyordu. Bana yaklaştığı zaman kalbim hızlanıyor, midemde kelebekler uçuşuyordu. Ondan hoşlandığımı fark ettiğimde ben de ona yakın davranmaya başladım.

...

Her zamanki gibi okuldan sonra çalışmak için kitapçıya gelmiştim ve Jun'da eve uğradıktan sonra yanıma gelmişti. Beraber sohbet ederken yemek yiyorduk. Lafını yarıda kesip dudaklarıma baktı.
"Dudağında bir şey kalmış."
Ciddi bir ifadeyle suratıma bakıyordu. Elimi dudağıma götürüp parmaklarımı dudağımda gezdirdim.
"Nerede?"
Bir anda dudağımdaki elimi tutup dudağımdan öptü ve birkaç saniye sonra bırakarak suratında beni kendine aşık eden gülümsemesiyle gözlerimin içine baktı. Bense utançtan pancar gibi kızarıp ellerimle yüzümü kapattım. O gün hayatımdaki en güzel gündü ve ondan sonraki günlerin de mükemmel geçeceğini sanmıştım...

//Bundan sonraki bölüm devamı.

NAMELESS  | JunHao |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin