12

727 40 14
                                    

  Gözlerimle etrafımı süzdüm. Şehrin havasını derin, derin içime çektim. Gözlerimin dolduğunu umursamadan. 2 yıl olmuştu.

2 yıldır hiçtim. 2 yıldır yaşayan bir ölüydüm.

Onu terk etmiştim.

  Ondan ayrılmak, sanki kalbinizin vücudunuzdan sökülmesi gibiydi.

Acıtıyordu, ve yerini hiç bir şey doldurmuyordu.

  Göz yaşlarım akmak üzere gözlerimden aşağı inerken, onları geri göndermeye çalıştım.

  Taksiyi elimle durdurdum. Çok geçmeden, taksi önümde durdu. Kapıyı açtım. Kendimi arka koltuğa attım. (Same Old Love klibi gibi düşünün)

  Adama gideceğimiz yeri tarif edip, kafamı cama çevirdim. Şeritleri izledim. 2 yılda çok şey değişmişti. Binalar. Mağazalar. Moda. Kıyafet tarzı. Saç tarzı...

Acaba o da değişmiş miydi?

Her zaman hayranı olduğum uzun sarı saçlarını, modaya uyup kestirmiş miydi?

Kestirmişse de ona yakışacağından eminim.

Onu nasıl bulacağımdan da emin değildim.

Sonuçta hayat tesadüflerle doludur öyle değil mi?

Kim bilir belki de Hailey ile evlenmiştir. Hatta bir çocukları olmuş bile olabilirdi. Ya da ondan ayrılıp başka biriyle evlenmişte olabilirdi.

Bunların hepsi bana acı verecek şeylerdi.

Ama onu görmeye bunların hepsinin olabilme ihtimalini bilerek gidiyordum.

Sonucu her ne olursa olsun onu görmeye ihtiyacım vardı.

Ama ona ne diyecektim, "oh, Justin ben seni terk ettim. Ama 2 yıl sonra seni görmem gerektiğini fark edip geri döndüm mü?"

Onu bıraktığım gibi kalmamıştır değil mi?

Taksi Bieber C.E.O Şirketine doğru ilerlerken bana vereceği tepkiyi düşünüyordum.

Öfke? Kırgınlık? Kızgınlık? Mutluluk? Hissizlik? Acı? Pişmanlık? Nefret?

Eğer Hailey ona her şeyi söylediyse benden nefret ettiğine eminim.

Hatta belki beni gördüğü an itibariyle kapıdan kovabileceği üzerine iddiaya girebilirim bile.

Taksinin duraksadığını fark ettiğimde, adamın eline 25 doları sıkıştırdım.

  Karşımda yenilenmiş bir Bieber C.E.O
Şirketi duruyordu. Değişmişti. Geliştiği ve büyüdüğü belliydi.

Derin bir nefes aldım.

Soğuk rüzgar nefesini yüzüme çarparken, buz gibi gerçekler de yüzüme çarpıyordu.

Buna hakkım yoktu. Onu yeniden üzmeye hakkım yoktu.

İçimde kalan son cesaret kırıntılarıyla içeri girdim.

Ya beni istemezse? Ya yüzümü görmek bile istemezse?

Buna dayanabilir miydim?

  Güvenlik değişmemişti. Beni tanıdığı  için üzerimi taramadı ya da çantamı falan kontrol etmedi. Kartıyla giriş kapısını açtı.

Asansöre doğru yürümeye başladım. Yürüdükçe ayakkabımdan çıkan tok ses yankılanıyordu.

Asansörün geldiğini belli eden o sesle birlikte kendimi asansöre attım.

Sadece düşündüm.

Düşüncelerimi uzaklaştıran şey, asansörün sesi olmuştu.

Kendime geldiğimde karşımda altın harflerle üzerinde "Justin Bieber" yazılı bir kapı duruyordu.

Kapıyı tıktıkladığımda yeni olduğunu düşündüğüm asistanı kapıyı açtı.

Ona kısık bir sesle, "Bay Bieber'la görüşmek istiyorum" dedim.

Kafasını onaylar anlamında sallayıp "bir dakika bekleyin lütfen." içeriye girdi.

Yeniden yanıma geldiğinde,"randevunuz var mı?" Diye sordu. Kafamı hayır anlamında salladım.

"Hayır yok. Ama lütfen bu çok önemli."

Bana kısa bir bakış attı. "Ona ne dememi istersiniz? Adınız ne?"

Dilimi kurumuş olan dudaklarımın üzerinde gezdirdim. "Selena. Ona Selena geldi diyin." Kadın çok geçmeden tekrar içeri gitti.

Kapıyı kapatıp yanıma geldi.

"Bay Bieber sizinle görüşmeyi kabul etti. Sizi içeride bekliyor."

Now (Jelena)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin