Ders psikolojiydi, Ilgar'la bu dersimiz ortaktı. Bu derste öğretmenimiz, bize terapi uygularcasına ders anlatırdı. Birden sınıfa döndü, ve adımı seslendi hocamız.
"Hare, tatlım bize karşılıksız sevgiyi anlatabilir misin?"
"Tabii ki hocam." diye konuştum.
"Aslında, bir bakışta bile başlayabiliyor bu sevgi. Birisini görüyorsunuz, kalbiniz sizden izinsizce seviyor, karşınızda olan herkes bunu fark etmiyor. Siz söyleyene kadar. Zaten, kimse siz söylemeden nasıl olduğunu bilemez. Bu bir gerçektir, kimse gerçekten ne hissettiğinizi anlayamaz. Yani demek istediğim şu ki herkesi kandırmak kolay, kendimiz hariç. Karşılıksız sevgi, oradan başlıyor, kendimizi kandırmaya çalıştığımız yerden. Etrafta ki herkese kör oluyorsunuz, yaşamınız değişiyor. Umutlanıyorsunuz, olur da gelirse diye. İmkansızı sevmeyi kendime öyle aşılamışız ki, bizi sevenlere körüz." diye bitirdim.
Ardından aklıma gelen şeyle duraksadım, devam ettirmem gerekiyordu.
"Amansızca birisini sevmek, günümüzde aşılanmış gibi bir şey, herkes hayatında onu sevmeyeni seviyor illa ki. Onlarca kez sevilebilir ancak bir kez aşık olunur hikayesi bence yalan. Çünkü aşk, sevgiye yan bir duygudur. Aralarında ki tek fark ince bir çizgiden oluşur. Ayırt etmek zordur, birisini seviyorsunuzdur, aşık olduğunuzu sanarlar, birisine aşıksınızdır, kardeşin o senin ya triplerine girerler. Peki ya, biz duygularımıza karışamıyorken, sizin ne haddinize?" diye titrek bir nefes alarak sustum.
"Hare, konuşmak ister misin?" diye mırıldandı Serpil hocamız. Kafamı olumsuz mânâda salladım. Ilgar'ın bakışları yüzümdeydi hissediyordum.
İlk adım, Hare'ydi. İkinci adım ise Göknil'di. Evet, Ilgar'a aşkımı anlatmıştım. Hare ismim genellikle kullanılmazdı. Göknil ise, pek bilinmiş bir isim değildi. Bu yüzden, adımın anlamını ona rahatça söylemiştim. Öz babamın ismi, Feza'ymış. Annemin ise Deniz. Bilirsiniz, gökyüzü ve deniz kavuşamaz. Babamın isminin anlamı gökyüzü annemin de deniz işte. Onlara dair sadece bunları biliyordum. 18.yaş günüme az kalmıştı. Biz Uygar, ben ve Ilgar olarak geç başlamıştık. Ben lisenin ilk yılında, Uygar'da ana sınıfını iki kere okumuştu. Ancak Uygar şu an 19 yaşında. Bizde Ilgar'la lisenin ilk yılı gitmediğimizden dolayı, yaşıtlarımızdan büyüktük.
Hare ismimi çok az kişi kullanırdı. Annem ve babam yalnızken, birde psikoloji öğretmenimiz. Uygar'da kızınca Hare derdi.
Ders bitiminde, kantine inip kendime sıcak çikolata almıştım. Yaklaşık 3 gün sonra doğum günümdü. Evde aile arası bir kutlamayı uygun görmüştü annem. Ve bu aile kısmına Ilgar ve babası da dahildi. Ilgar'a nasıl olduğunu sormak için mesaj attım.
G: Selam, nasılsın yakışıklı?
Gelmeyenim: İyiyim Gökyüzü sen?
G: Bende iyiyim yakışıklı.
Gelmeyenim: Adına dair tam olarak bir şeyler söylesene.
G: İki ismim var.
G: Anlamını bildiğin ikinci ismim.
Gelmeyenim: İlk ismin?
G: Güzel deneme yakışıklı, belki sonra.
G: Ha bu arada Göknil'in doğum gününe gidiyor musun?
Gelmeyenim: Bir fırsatım var, özür dilemek için, kaçıramam.
G: Git hediye falan da al istersen, hatta bırak hediyeyi direkt nikahına al?
Gelmeyenim: Aslında iyi fikir, güzel kız, yetenekli, sesi güzel. Herkese karşı nazik.
G: Ilgar.
G: Ne yapıyorsun?
Gelmeyenim: Hiç sen?
G: Oturuyorum öyle işte ya.
Gelmeyenim: Kaçtım ben Gökyüzü, görüşürüz.
G: Umarım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gelmeyenin gelişi|texting
Conto→tamamlandı Bana, onun ve benim biz olma ihtimalimiz imkansız geliyordu. Ama imkansız diye bir şey, yoktu.