Taehyung heybetli kütüphane binasını geride bırakarak metroya taşımıştı kendini. Hava henüz yeni yeni kararıyordu ancak sokaklar tıklım tıklım doluydu. Cuma akşamının keyfini bozamayacak bir soğuk vardı, kimse aldırış etmiyordu. Annelerinin elini sıkı sıkı tutan çocukların kahkahaları ve kalabalık arkadaş gruplarının enerjisi metronun basık havasını ve soluk ışıklarını güçsüz bırakmaya yetmişti bile.Her zaman olduğu gibi kat kat kıyafetleri, boynunun etrafında sarılı olan atkısı ve zihninde çalan müzik ile metro istasyonunun boya gerektiren duvarına sırtını yaslamış, Hoseok'un geleceği yöne güzel gözlerini dikmişti. Beklenen adam ise, beklenmedik bir yerden çıkarak aniden kollarını Taehyung'a dolayıvermiş, genç çocuğu şaşırtmıştı.
"Merhaba!" Hoseok neşeli bir edayla gülümsedi. Taehyung ona baktığında, gamzelerinde papatyalar açan bir dünya harikası görüyordu. Emindi, bahar çiçeklerini kıskandırırdı bu adamın gülümsemesi.
Taehyung işaret parmağını uzatarak Hoseok'un gamzesine dokundu.
"Merhaba."
Aralarında olup biten her neydi ise, medeniyetten uzakta bir derenin suyu kadar temiz ve el değmemişti. Ne el ele tutuşmuş, ne de ufak bir öpücük paylaşmışlardı. Tabii, rahatlardı birbirlerinin yanında. Ancak yavaş yavaş ilerlemek istedikleri hakkında konuşmuşlardı, sözlerini tutmakta kararlıydılar.
"Görmedim seni gelirken." Taehyung, Hoseok'un her zaman kullandığı merdivenleri izlemişti ancak adamı hiç istasyona inerken görmemişti.
"O taraftan gelmedim de ondan."
İki adam, sarı çizginin hemen önünde yan yana dikilmiş, birbirlerini şu an oldukları yere getirmiş olan treni beklemeye koyulmuştu.
"Ee, işten gelmiyor musun?" Taehyung adama bakarak sordu.
"Çok konuşma bakayım." Hoseok çocuğa omzuyla hafifçe vurdu. "Yorulmuşsun bugün belli."
"Sorma... Kalabalık öğrenci grupları vardı bugün. Dönem sonu ödevlerini bitirmeye çalışıyorlar sözde ama tek yaptıkları burç yorumları okumak oldu."
Biraz sonra, onlar havadan sudan konuşurken tren istasyona varmıştı. Birbirlerinin yanında yerini aldılar.
"Ne yapacağız bugün?" Taehyung elinde olmadan sordu.
"Sürpriz dedim ya." Hoseok cevapladı.
İki adam, önlerinde oturan yaşlı çiftin sinirini bozacak gürültüde konuşmaya, kahkaha atmaya devam ettiler tüm yol boyunca. Normalde indikleri duraktan iki durak önce inmişlerdi. Daha elit bir semtin durağıydı burası ve Taehyung neden orada indiklerine anlam verememiş olsa da Hoseok'u bir kedi yavrusu gibi takip etti.
Yürüyorlardı, birden Hoseok boynundaki atkısını çıkartarak Taehyung'un gözlerini bağlamaya karar verdi.
"Ne yapıyorsun Hoseok?"
"Şşş, bak şimdi..." Hoseok Taehyung'un elini tuttu.
"Biliyorsun, elimi tutmak istediysen söylemen yeterdi. Gözümü bağlamana gerek yoktu." Etrafını göremediğinden tutmuştu adamın elini hızlıca. Ancak sakin kabuğunun hemen altında deliler gibi atan ufacık kalbi vardı.
"Ben seni tutuyorum, tamam mı? Sadece yürümeye devam et."
Bir ya da iki dakika yürüdüler öylece.
"Gelmedik mi daha? Gözlerim yanmaya başladı. Ağlıyorum." Taehyung dramatik bir şekilde konuştu.
Adam, nazikçe çocuğun yönünü öbür tarafa döndürmüş, atkıyı açarken konuşmuştu. "Gözlerini açma."
Taehyung bu kez bir çift el hissetti gözlerinde. Yumuşak ellerin sıcaklığı altında eriyip gitmek üzereydi ki Hoseok tekrar genç çocuğu üç yüz altmış derece döndürdü.
"Bir... İki... Üç..."
Sonunda Taehyung gözlerini açtığında net göremiyordu. Ne gördüğünden emin değildi ilk baş, daha sonra akşam ışığına alışan gözleri, karşısında ufak bir dükkan olduğunu algılayabilmişti.
"Lattae... Çiçek Bahçesi mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Morning Train | 뷔홉
Fanfiction❝Az önce fotoğrafımı mı çektin?❞ 。 Her sabah paylaşılan bir tren, kahve içerken hep dilini yakan Taehyung'u ve kruvasan yerken yanaklarına çikolata bulaştıran Hoseok'u bir araya getirir. ㅡKTH&JHS