Y/N: MOTİVASYONSUZ VE YORGUNUM FAKAT HAYATTAYIM! YORUMLARINIZI BEKLİYORUM :')
-
"Güüünaaaydın!" Taehyung henüz hala çoğunlukla boş olan ufak dükkana adım attığında Hoseok az kalsın anlık gürültüden elindeki ufak saksıyı düşürecekti. Güneş tembel tembel yükseliyordu, sokaktaki insanların yüzlerinden okunan uyku bir iki saat ve bir iki bardak kahve sonra kaybolacaktı, ancak yine de günün en güzel saatinin bu saatler olduğunu düşündü Hoseok.
Sanat galerisindeki işini bırakmayı aklına koyalı uzun bir süre olmuştu, ve patronuyla uzun uzadıya konuşmuşlardı bunun hakkında. Hoseok her ne kadar sanat galerisinde çalışmaya çok severek başlamışsa ve duygu yüklü tuvallerin arasında saatler geçirmeyi sevmişse de bir süre sonra daha çok keyif alarak yapacağı bir iş istediğini fark etmişti. Fakat ne istediğini bilmiyordu, ta ki Kim Taehyung metro istasyonundan çaldığı (?) -Hoseok hala o saksıyı nasıl elde ettiğini bilmese de- çiçek ile kapısında bitene dek...
Tüm hayatı boyunca doğayı, toprağı, çiçekleri sevmişti. Toprağın, üzerindeki tüm umutsuzluğu ve negatif enerjiyi atmak için en iyi yardımcı olduğuna inanırdı. Toprak ne olursa olsun insanları sevgi ile kucaklar, kabul ederdi ne de olsa. Ona nasıl davranırsanız davranın, her zaman size elinden geleni vermeye hazırdı, yaşam gibi!
Kim Taehyung'un getirdiği garip saksı bitkisi ona gerçekten ne yapmak istediğini öğrenme yolunda büyük yardımlarda bulunmuştu. Kim Taehyung'un kendisi de ona bir çok değerli şey öğretmişti. O yüzden bu boş dükkanı, onun adına yetiştirdiği çiçeklerle doldurmak istedi. Bu çiçekler sevgiyle büyüyecek, başka insanların hayatlarına mutluluk katacaktı. Tıpkı Taehyung gibi...
"Hoşgeldin birtanem." Hoseok adama döndü ve tüm dişlerini ve sevgisini göstererek sırıttı. Çocuğa hala çıkma teklifi edememişti, ancak zaten bir çiftten farkları yoktu. Hem, onun adına bir çiçekçi açmıştı, daha ne yapabilirdi ki? "Erkencisin." Hoseok ekledi, sesi boş dükkanda yankılandı.
"Evvet." Taehyung ufak adımlarla adamın oturduğu sandalyeye yanaştı. "Sana yiyecek bir şeyler getirdim." Elindeki poşeti Hoseok'un tabiriyle 'mide bulandırıcı' bir şirinlikle uzattıktan sonra biraz uzakta kalan sandalyeyi sürükleyerek adamın karşısına oturdu.
"Badana için ne zaman gelecekler?" Taehyung sordu.
"Haftaya ayarladım. Önce bir temizlik yapmak lazım." Hoseok sırıttı. "Yardım edersin bana değil mi?" Genç çocuğun az önce kendisine uzattığı poşetten çıkan kese kağıdının içini yoklayarak nostaljik bir manzara ile karşılaştı.
Çikolatalı kruvasalar...
"Ya sen..." Hoseok ayağa kalkarak Taehyung'un oturduğu sandalyenin yanına çömeldi. "Sen nasıl bu kadar tatlısın. İğrençsin. Nefret ediyorum senden." Uzanarak çocuğun yanaklarını sıktı.
"Deli mi ne? Asıl ben senden nefret ediyorum. Şişko ol diye aldım sana kruvasanları." Taehyung, kendisine saldıran Hoseok'a aldırış etmeden geri cevapladı. "Temizlikte yardım filan da etmeyeceğim. Kendin yap. Kül kedisi..."
"Çok ayıp ama. Hope'un önünde hem de..." Hoseok onaylamayarak başını salladı ancak hala yerden kalkmamıştı.
"Hope mu?" Taehyung boş boş adama baktı.
Hoseok eliyle dükkanın köşesinde duran saksıyı gösterdi. Zamanında metrodan çalınan bu saksı şimdi iki adamın aşkına ev sahipliği yapan çiçekçinin köşesinde oturuyor, mutlu mutlu onları izliyordu. Taehyung bir süre saksıya baktı, daha sonra dönerek Hoseok'a doğrulttu ilgisini. Bir şey demedi, oturduğu yerden aşağıya doğru eğilerek yanında çömelen Hoseok'a sıkı sıkı sarıldı.
"Bir de bana şirin, şaklaban diyorsun. Asıl iğrenç olan sensin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Morning Train | 뷔홉
Fanfiction❝Az önce fotoğrafımı mı çektin?❞ 。 Her sabah paylaşılan bir tren, kahve içerken hep dilini yakan Taehyung'u ve kruvasan yerken yanaklarına çikolata bulaştıran Hoseok'u bir araya getirir. ㅡKTH&JHS