on dört

1.3K 280 163
                                    




Taehyung'un içinde bulunduğu durumu tek bir kelimeyle anlatmak güçtü. Yine de eğer bir kelimeyle anlatma zorunluluğu olsaydı, bu kelime kesinlikle garip olurdu. Çünkü şimdi Taehyung, henüz erkek arkadaşı bile olmayan -ancak oldukça hoşlandığı- adamın, Taehyung yüzünden terk ettiği eski sevgilisi ile ufak ve gürültülü bir kafede bir masa paylaşıyordu.

Bu kimin mi fikriydi? Elbette Taehyung'un.

"Özür dilerim." Genç çocuk suçlu bir şekilde gözlerini masaya dikerek konuştuğunda Yoongi, bir robotu kıskandıracak ruhsuzlukla Taehyung'un utançla süslenmiş yüzüne dik dik bakıyordu.

"Ne diye özür diliyorsun ki?" Yoongi ceketinin yakasını hafifçe düzeltirken konuştu.

"Benim yüzünden erkek arkadaşınla ayrıldığın için." Taehyung, kendilerine yaklaşan garsonu görmezden gelerek konuştuğunda garsonun ceylan gözleri fal taşı gibi açılmış, çocuk, kulak misafirliği ettiği konuşmanın absürtlüğüne hayret etmişti. Yoongi ise çocuğun tepkisine bir gülümseme ile cevap verdi.

"B-Buyrun." Garson hızlıca fincanları masanın üzerine bırakarak uzaklaştığında Taehyung hızlıca etrafına bakındı. Çok gürültülü konuşuyor olmalıydı, bir an için herkes onlara bakıyor gibiydi.

"Öncelikle..." Yoongi kahvesinden bir yudum aldı. "Biz ayrılmadık. Ben aldatıldım ve terk edildim." Sahte bir şekilde gülümsedi. "İkincisi, özür dilemeni gerektiren bir şey yok. Hoseok büyük ihtimalle benden bahsetmemiştir bile."

"Bu duyduklarımdan sonra ona olan hislerim aynı kalacak mı bilemiyorum. Daha doğrusu, aynı kalsalar da onunla olmak isteyecek miyim?" Taehyung konuştu ve derin bir iç çekerek kahvesini yudumladı.

Dili yine yanmıştı.

"Hoseok dürüst birisidir. Hep öyle oldu. Eminim sana açılmak için doğru zamanı bekliyordur." Yoongi, sanki kek tarifinden bahsediyorlarmış gibi sakin, sessiz tavrıyla etrafını seyretmeye devam ediyordu. Bu da Taehyung'u uyuz ediyordu.

"Nasıl bu kadar sakin olabiliyorsun?"

"Çünkü az önce kahvelerimizi bırakan garsona o kadar aşığım ki Hoseok'un seninle ne yaptığı umurumda değil." Yoongi bu kez başını çevirerek, kazağının içinde kaybolmuş genç çocuğun oradan oraya koşuşturmasını seyretti yüzündeki yamuk, aptalca gülümsemesiyle.

"Şaka mı yapıyorsun?" Taehyung sesini yükseltti. "O halde o geceki tripler neyin nesiydi? Yok aldatılmadıysan anlamazsın, yok burnunu başkalarının işine sokma..."

"Hoseok beni bıraktığında üzgün değildim. Sadece öfkeliydim. Görüyorsun ya, o seninle tanışmadan bir iki ay önce tanıştım bu çocukla. Aramızda bir şey olmadı tabii ki, hiçbir şekilde. Hoseok'un aksine kendime hakim olabiliyorum." Fincanındaki karamelli kahveden son bir yudum aldı.

"Jeongguk'tan hoşlanmaya başlamış olsam da bunu ona asla yansıtmadım, ne de olsa hala bir ilişkinin içindeydim. Sanırım hala ondan hoşlandığımı bilmiyor. Anlamış olması lazım. Kahveden nefret ediyorum ama her gün burada fincan fincan kahve içiyorum."

"Neden kızgındın o halde?" Taehyung sordu.

"Kızmıştım, çünkü kafam karışıktı. Hoseok'un hatırına istemediğim bir ilişkiye devam ediyordum ve o esnada o çoktan seninle tanışmıştı bile. Daha erken söylemesi iki taraf için de daha iyi olurdu."

"Sanki romantik dram çekiyoruz." Taehyung homurdandı ve fincanını masaya koydu. "Sanırım eve gitsem iyi olacak. Bana her şeyi anlattığın için sana borçluyum."

"Borçlu mu? Unut gitsin." Yoongi gülümsedi.

"Ah, hayır hayır. Kesinlikle borcumu ödemem lazım." Taehyung hesabı ödeyeceğine dair bir şeyler söyledikten sonra ayağa kalktığında Yoongi, genç adamın borcunu ödemekten kastının hesabı ikisi için de ödemek olduğunu düşünmüştü.

Daha da yanılmış olamazdı.

"Pşşt! Sen!" Taehyung çocuğun dikkatini çekti.

"On altı numaralı masadaki adam senden hoşlanıyor. İyi şanslar."

Ve Taehyung aptal bir gülümseme ve yükleri azalmış omuzlarıyla kafeyi terk ederken geride tek bir ses duyuluyordu.

"Taehyung, şimdi senden nefret ediyorum!"

Morning Train | 뷔홉Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin