Gökte asılı gri bulutlar güneşi yutmuş, havayı yağmurun hüzünlü aromasına boğmuştu. Yağmur sabahtan beri genç adamın tepesinde dolanıyor, her saniye düşeceğini söyleyerek onu tehdit ediyordu. Taehyung bulutları havlayıp havlayıp ısırmayan bir köpeğe benzetti. Etrafta kapalı şemsiyeleriyle dolaşan insanlar vardı. O ise tek başına her zaman uğradığı parkın en uzak köşesindeki, ufak göletin önündeki banka oturmuş, suyun üzerinde süzülen sarı yaprakları izlemeye koyulmuştu.Ne mutluydu, ne de mutsuz. Düşünceli ve sakindi, orada, manzaranın içinde kaybolmuş, doğanın bir parçası haline gelmişti adeta.
Adamın gelmesini bekliyordu. Yine sıkı sıkı giyinmişti. Bu kez kırmızı atkısını dolamıştı boynuna ve başında da siyah beresi vardı. Doğaya lanet okurmuşcasına şemsiyesini almamıştı yanına o sabah evden çıkarken.
Aldatılmış, kandırılmış hissediyordu. Ancak bu düşüncelerini meşgul eden adama sinirli kalmak imkansızdı. Taehyung kendine bir söz verdi. Ne olursa olsun, Hoseok geldiğinde onu gördüğüne sevindiğini ve hatta onu özlediğini belli etmeyecekti.
"Merhaba." Tanıdık adamın sesi, arkalarında bıraktıkları parkta oynayan çocukların sesiyle birlikte doldu Taehyung'un kulaklarına. Başını çevirip arkasına baktı.
"Merhaba." Duygudan yoksun sesiyle cevapladı. Ona neler söyleyeceğini düşünüyordu iki gecedir. Her gün, uyumadan önce, ona söyleyeceklerini tek tek planlamış, düşünmüştü. Ancak şimdi hepsi yağmur altında ıslanan mürekkep misali uçup gitmişti çocuğun beyninden.
Soğuk bir rüzgar Taehyung'un selamını kendine katıp uzaklaştı. Hoseok yorgun vücudunu banka, genç adamın yanına atıverdi.
"Demek konuştunuz." Gözlerini Taehyung'a dikti. Yüzündeki duyguyu ölçmeye çalışır gibi bir hali vardı.
"Konuştuk." Taehyung yüzen yaprakları izlemeye devam etti. Elleri soğuktan uyuşmuştu.
"Yoongi bana olup biten her şeyi anlattı." Hoseok duraksadı. "Öncelikle sana bir özür borçluyum. Seninle yakınlaşmamalıydım. Bu doğru değildi."
"Dediğim gibi, Yoongi bana dün akşam her şeyi anlattı. Onun başkasından hoşlandığını bilmiyordum bile. Sadece..." Derin bir nefes aldı. "Ondan ayrılmak zorundaydım."
"Neden?" Taehyung sordu. Nedenini çok iyi bilmesine rağmen adamdan duymak istemişti.
"Çünkü..." Hoseok konuşmaya başladı. "Kendimi bildim bileli Yoongi'yi de biliyorum. Onu çocukluktan beri tanıyorum diyebiliriz. Birbirimize karşı hislerimiz öleli çok uzun zaman olmuştu. Ama yalnız kalmaktan çok korktuk. Huzurluydu, bilirsin."
"Ama sana baktığımda daha önce hiç hissetmediğim şeyler hissediyorum Taehyung."
Ve kendine onlarca söz vermiş olan Taehyung, Hoseok'un tek bir cümlesiyle her bir sözü unutarak kocaman gülümsedi. Bunun üzerine diğer adam da gülümsemiş, yanında oturan adamın elini tutmuştu.
"Affedildim mi?"
"Bir öpücük verirsen belki."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Morning Train | 뷔홉
Fiksi Penggemar❝Az önce fotoğrafımı mı çektin?❞ 。 Her sabah paylaşılan bir tren, kahve içerken hep dilini yakan Taehyung'u ve kruvasan yerken yanaklarına çikolata bulaştıran Hoseok'u bir araya getirir. ㅡKTH&JHS