İş dönüşü eve giden yol yorucu, sıkıcı ve sinir bozucuydu Taehyung için. Bunun bir nedeni tüm gün çalışmanın getirdiği yorgunluk, diğeri ise tanıdık adamın yokluğuydu. Hoseok'un mesaisi Taehyung'unkinden bir saat geç bitiyordu ne de olsa.
Taehyung başını tüm hızıyla ilerlemekte olan trenin camına yaslamış, yorgun gözlerini kocaman karanlığa, boşluğa dikmişti. Metroyu kullanmaktan nefret etmesinin bir sebebi de buydu. Genelde yer altında olduklarından izleyeceği bir manzara yoktu, hatta üstüne trenin camı içeriyi yansıtıyor, genç adamın yabancılarla camın yansıması üzerinden garip göz teması kurmasına sebebiyet veriyordu. Yanlışlıkla oluyordu bu tabii. Yanlışlıkla olmadığı tek zaman Hoseok kendisinden uzağa oturduğundaydı. Taehyung tembelce camdan adamın yansımasını seyreder, tüm yol boyunca kendince gülümserdi.
Kaç hafta olmuştu bu iki, sürekli yorgun adam tanışalı? İki? Üç?
Taehyung, Hoseok için çantasında bir paket mendil taşımaya başlayalı tam bir ay olmuştu aslında.
Tren, Taehyung'un durağına yaklaştığında genç adam sırtındaki çantasının ağırlığı altında ezilmemeye gayret ederek ayağa kalkmış, daha sonra da hızlıca trenden inerek istasyona adımını atmıştı. Bir iki saniye öylece olduğu yerde durdu ve trenin raylardan ayrılarak uzaklaşmasını seyretti.
Gözünün ucuyla gördüğü dostuna hızla gülümseyerek ona doğru ilerlemeye başladı. İnsanlar, bu ikisinin samimiyetini sorgularcasına onlara bakıyordu her seferinde. Arkadaşının umursadığı yoktu, o yüzden Taehyung da artık umursamıyordu.
Ve Taehyung arkadaşının, bu kez üzerinde bir adet pembe çiçek olan bitkinin hizasında eğildi ve gülümsedi.
---
"Hoseok-ah? Neredesin?" Tanıdık kadın seslendiğinde Hoseok elindeki ufak tuvali duvarın bir köşesine yasladı ve başını kapının kenarından sarkıttı.
"Buradayım!"
"Bir ziyaretçin var."
Hoseok kaşlarını çatarak merak içerisinde üzerindeki önlükten hızla kurtuldu. Eski sergilerden kalan tuvalleri ve sanat eserlerini depoladıkları odayı düzenlemeyi yeni bitirmişti. Tuvallerin sahipleri onları alana kadar bir süre burada, ufak odada misafir olurlardı.
Hoseok depodan çıktığında uzakta, galerinin giriş kapısında tanıdık adamı katlarca kıyafet altında görmüştü. Ancak asıl göze çarpan ise elinde tuttuğu devasa saksı ve saksının içindeki devasa bitki idi.
Adam hızlı bir şekilde Taehyung'a doğru ilerlediğinde genç çocuğun bir hayli yorulmuş, terlemiş ama aynı zamanda üşümüş olduğunu görerek onu endişeli gözlerle süzdü. Taehyung, bitkinin arkasından başını uzatmış, Hoseok'u gördüğünde tembel bir gülümseme ile elindeki saksıyı yere indirmişti.
"Taehyung?"
"Merhaba!" Taehyung nefesini toplamaya çalışırken o tanıdık, kare gülümsemesi ile diğer adama baktı.
"Merhaba. Burada ne yapıyorsun?" Hoseok güldü ve genç adamı hafifçe kolundan tutarak binanın içine çekti.
"Ziyaret etmemi söylemiştin."
"Yanında arkadaşını da getirmişsin." Hoseok eliyle bina girişinin önünde duran saksıyı işaret etti.
"Ah, evet."
"Ne tarz çiçeklerden hoşlanıyorsun bilemedim ve..."
"...Normal bir buket getirmek sıkıcı olurdu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Morning Train | 뷔홉
Fiksi Penggemar❝Az önce fotoğrafımı mı çektin?❞ 。 Her sabah paylaşılan bir tren, kahve içerken hep dilini yakan Taehyung'u ve kruvasan yerken yanaklarına çikolata bulaştıran Hoseok'u bir araya getirir. ㅡKTH&JHS