Part 5

157 9 0
                                    

Yemek yedikten sonra uyuya kalmışım. Sabah telefonumun lanet zil sesiyle uyandım, erteleyectim ki tam o sırada Matt ile buluşacağımı hatırladım kalkıp banyoya girdim. Duş aldıktan sonra üzerimi giyinip mutfağa indim, Alfred aşağıdaydı.

-Günaydın.

-Günaydın Alfred, bir sorun mu var?

-Bu saatte evde ne işin var diyeceksen konuşmalıyız Lily, hemde acilen.

-Konu ne?

-Konumuz senin gecenin bir vakti tanımadığın çocukların evinde olman.

-Anlamadım?

-Söylediklerim gayet açık, bir daha o serserilerle görüşmeni istemiyorum.

-Sen nereden biliyorsun benim nerede olduğumu?

-Konumuz bu değil Lily.

Alfred Trenton cinayet bürosunda çalışıyordu, New Jersey fazla olaylı bir yer olduğu için abartmıyorum neredeyse bütün eyaletin yerlilerini tanırdı. Nerede olduğumu da büyük ihtimalle Kahtrine'den öğrenmişti.

-Bak Alfred benim babam yok, yanımda şimdiye kadar hep sen vardın, babam olarak görebileceğim ama böyle bir konuda kim olursan ol bana karışamazsın ben artık üç yaşındaki Lily değilim. Büyüdüm ve kendi kararlarımı verebilecek yaştayım. Ben sizi üzecek bir şey yapmadım bir daha böyle bir konuşma yaşamak istemiyorum Alfred.

-Lily onlar gerçekten tehlikeli, Dylin ve Matt'ten uzak durmalısın.

-Abartacak bir şey yok sadece bir partide onlarla ayni ortamdaydım hepsi bu her neyse ben çıkacağım istediğin bir şey var mı?

-Nereye gidiyorsun ?

-Dışarıya işte arkadaşlarımla olacağım sorun yok Alfred.

-Dikkatli ol.

Başıma iyice gardiyan kesilmiyor mu, böyle davranmasından nefret ediyorum babam bile değildi bana karışmaya hakkı yoktu. Hatta belki babam onun yüzünden bizi bırakmıştır. Erkek değil mi tabiki rahatsız olur karısıyla kızının sürekli burnunun ucunda olan başka bir erkekten. Babam ben beş yaşındayken gitmiş. Annemin söylediğine göre işe yaramaz serserinin tekiymiş. Her ne olursa olsun o adam benim babamdı ve ben neden gittiğini bilmiyordum. Annem hep öyle olması gerektiğini söylüyor, bu açıklamanın beni tatmin etmediğini aslında benden daha iyi biliyordu. Alfred ile konuşmamı bitirince daha doğrusu konuşmayı kesince mutfaktan ayrıldım. Odama çıkıp çantamı aldım ve evden ayrıldım.

-Alo Matt?

-Çıkıyorum şimdi evden sen beni yakınlardaki bir parkta bekle.

-Tamam yürüyüş yolunda olacağım.

-Görüşürüz.

Yürüyüş yoluna doğru yola koyuldum. Jessy ile konuşmam lazımdı ama Matt ne diyecekti onu daha çok merak ediyordum. Az ilerde parkın banklarını gördüm. Adımlarımı hızlandırdım, ben hızlanmasam sanki benden başka biri oturacaktı. Yalnızdım ama kendimi yalnız hissetmiyordum. Sanki yanımda birileri vardı, içim ürperdi banka hızlıca oturdum. Tam o sırada arkamda birinin soluğunu hissettim aniden kafamı çevirdim arkama baktığımda karşılaştığım kişi Matt'ti. 

-Korkuttum mu?

-Biraz.

-Özür dilerim.

-Sorun değil otursana.

-Burada mı konuşacağız?

-Bilmem, olmaz mı?

-Az ilerde bir kafe var oraya geçersek daha iyi olur.

İtiraz etmedim, kalktım beraber parkın sonundaki otoparkın oraya doğru ilerledik. Anahtarla kumanda etti arabayı, araçları şöyle bir gözden geçirdim ki geçirmez olaydım, gözlerime inanamadım ışıkları yanan araç ferrari 458'di. Evet, zengin olduklarını anlamıştım ama bu kadarını sanmıyordum. Araba demeye bin şahit isteyen olağan üstü şeye bindik. Parka yaklaşık 20 mil uzaklıkta olan kafeye 10 dakikada vardık. Motorun sesinden kulaklarım tıkanmıştı. Araçtan inip kafeye doğru yürüdük. İkimizde fazlasıyla suskunduk, sanki fırtına öncesi sessizlikti bu. 

-Hoşgeldiniz.

Garsona cevap vermeden içeriye geçtik. Cam kenarındaki masaya oturduk, Matt siparişleri verdi. Boşboş bakıyorduk birbirimize. Bir ara ikimizde aynı anda bir şey söylemeye yeltendik:

-Sen söyle.

-Hayır sen lütfen.

-İki gün önce, Dylin'de mi kaldın diye soracaktım.

-Evet.

Sinirlenmişti, biran Matt'in gözlerindeki öfkeden ben bile korkmuştum.

-Dylin senin kardeşin mi?

-Hayır sadece eski bir ortaklık.

-Anladım. Sen rüyamla ilgili bir şeyler söylemiştin.

-Ha evet o konu.

-Seni dinliyorum.

Matt'in ağzını açmasına fırsat kalmadan içeriye Dylin girdi. Kafenin kapısını öyle hızlı çarptı ki neredeyse bütün camlar aşağı indi. Kafedeki herkes ordan oraya kaçıyordu. Dylin gerçekten sinirlenmişti, o korkuyla kafenin duvarına yaslamışım sırtımı, ne yaptığımı bilmiyordum. Matt ayağa kalktı, Dylin Matt'in yakasından tutup onu duvara fırlattı. Bağırıyordum, her ne kadar işe yaramasada elimden gelen tek şey buydu. Birbirlerine uyguladıkları kuvveti normal bir insana uygulamak imkansızdı, kırılmadık kemik bırak bırakmaz böyle şiddetli vuruşlar. Kafede kalan tek kişi yaşlı bir adamdı, adamcağız hiçbir yere kaçamamıştı. Dylin yere yığılmış, nefes almakta zorluk çeken adamı Matt kalkmaya çabalarken havaya kaldırıp boynunu kırdı. Olanlara inanamıyordum, adamın ne suçu vardı, kendime hakim olamayıp ayağa kalktım ağlarken Dylin'e döndüm:

-Ne yaptığını zannediyorsun, o adamın ne suçu vardı, sen gerçekten canisin, bu neyin öfkesi, sen ne kalpsiz adamsın!

Hiçbir şey söylemedi, yine susuyordu, yine tek bir kelime etmiyordu. Gerçekten delirmiştim.

-Ben daha fazla dayanamayacağım gidiyorum!

Kapıdan çıkarken beni hiç şaşırtmayan bir hareketle kolumdan tuttu.

-Canımı yakıyorsun çek elini!

-Hiçbir yere gitmiyorsun önce hesap vereceksin!

-Manyaksın sen, Dylin bırak şu kolumu canım yanıyor!

Kolumu çekmeye çalışırken Matt Dylin'i yakasından tutup ileriye fırlattı. O fırsatta çantamı alıp dışarıya fırladım, koşuyordum ağlayarak koşuyordum, korkmuştum, kırılmıştım, yanılmıştım. Bu duygular beni sadece ağlatıyordu. Nefesim kesiliyordu, yoldan geçen bir taksiyi çevirip bindim. Kendimde değildim evimin nerede olduğunu bile unutmuştum.

-Siz devam edin.

Dakikalar önce neler yaşamıştım ben, yine rüya olamazdı değil mi? Keşke rüya olsa, kötü, çirkin bir kabus, aşık olmaya başladığım adam böyle bir canavar olamaz, olmamalı. Hıçkırıklarımla boğuşuyordum yollar gittikçe kısalmıyordu uzuyordu. Dylin'in öfkesi neyeydi, niyeydi bilmiyordum ama öğrenmem lazımdı...

KUSURSUZ KANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin