Playlist: Sara Bareilles - Gravity
Cary Brothers - Take your time
Eve doğru yürüdüm kapıyı çalmadan önce arkama baktım, Alfred elini kaldırıp indirdi. Gülümsemeye çalıştım, eve girmemi bekliyordu. Kapıyı çaldım açan olmadı birkaç saniye sonra tekrar çaldım, annem açtı kapıyı. Ben içeri girerken annem kollarını bağlamış gülümseyerek dışarıya bakıyordu, Alfred'e bakıyordu ama onun bizim Alfredimiz olmadığını bilmiyordu. Her neyse artık şu Alfred konusunu kapatmalıydım. Kendime yepyeni bir sayfa açmalıydım. Şu sulugöz Lily'den kurtulmalı eski Lily olmalıydım. Bu şekilde yaşarsam kesinlikle erken yaşlanacaktım. Kendime yediremediğim şeyler vardı hiçbir şey olmamış gibi yaşayamazdım ama kendime bu şekilde yalnızca zarar veriyordum, odama çıkıp Alfredin doğum günümde hediye ettiği tablonun fotoğrafına geçip oturdum. Annem ne kadar mutluydu, bende öyle aslında Alfred de çok mutluydu. Ben bizi harika bir aile zannediyordum, ama Alfred bizim ailemizden değildi çünkü o zaten bir babaydı. Bende babamı bulacaktım, onu tanımak istiyordum. Annem bütün düşüncelerimi alt üst edip odamın kapısını tıklattı.
-Gel anne.
-İyi misin tatlım.
-Otursana anne.
Gelip yanıma oturdu o da fotoğrafa baktı çok mutluydu. İçten gülümsüyordu bazen annemin Alfred'e karşı hissettiği şeyin arkadaşlıktan öte olduğunu düşünüyordum. Kızında aşık olmuştu anne, hemde deliler gibi.
-Anne ben aşık oldum.
-Ciddi olamazsın, demek bu dalgınlığın ondandı. Anlat bakalım kimmiş bu yakışıklı.
Aklıma geliyordu Dylin'in yüzü, sanırım kendime hakim olamadan gülümsüyordum.
-Dylin..
-Adı baya havalıymış tam vampir ismi.
Annem gülüyordu, bende güldüm bu komikti. Zaten vampir anne diyemedim sadece güldüm.
-Kendiside havalı hemde fazlasıyla hatta ukalanın teki.
-Anlaşıldı sen baya baya aşık olmuşsun.
-Kendime engel olmaya çalıştım beynimi kontrol etmeye çalıştım ama o benim beynimi kontrol etmeyi benden daha iyi beceriyor.
-Aşk bu Lily beyinle değil kalple, ruhla hissedersin.
Bunları söylerken tabloya bakıyodu, Alfred'e.
-Sende aşıksın değil mi anne?
-Anlamadım?
-Alfred'e.
Cevap vermedi, şaşırmıştı ve sanırım birazda utanmıştı.
-Aç mısın sen dışarda yedin mi bir şeyler harika yemekler yaptım ben sana sofrayı hazırlayım aşağıdayım tatlım gelirsin.
Onun hakkında konuşmak istemiyordu bence annem bunu kendine bile itiraf edemiyordu. Benim gibiydi bende Dylin'i kabullenememiştim. Kızıyordum kendime bir serseriye nasıl aşık olabilirdim. Ama olmuştu bile annem haklıydı Dylin beynimi değil ruhumu ele geçirmişti. Halimden şikayetçi değildim, söyledikleri aklıma geldikçe gülümsüyordum. Bana değer veriyordu. Aşıktım çünkü yaşanmış bunca sahte hayatın içinde gerçek olan bir tek Dylin'di çünkü, kimsede olmayan bir tılsım var onda. Adı ne bilmiyorum ama o tılsıma kapılmayı seviyorum. İnsan birkaç saat önce yanında olan birisini nasıl özleyebilirdi, ben özlüyordum hatta onun yanındayken bile özlüyordum onu. İhanet edilmiş birisiydi Dylin, sevdiği kadını almışlardı elinden, beni almıştı Matt ama kalbinden söküp atamamıştı ve sanırım ben yaşarsam bu aşk yüzyıllar boyu sürecek bir aşk. İkimizde olan en büyük şey tutkuydu.
-Lily hadi gel yemeğini hazırladım!
-Geliyorum anne!
Aynanın karşısına geçip kendime baktım, üç dört gündür ağlamaktan ne hale gelmiştim, derin bir nefes aldım. Her şey yeniden başlayacaktı artık sadece aşk, sıkı dostluklar ve eğlence olacaktı hayatımda. Gülümsedim kendime sonra odamdan çıkıp aşağı, mutfağa indim. Annemi öptüm bana bakıp gülümsedi.
-Hadi küçük hanım masanın başına, o yemekler bitecek.
-İnanmıyorum en sevdiğim şeyleri yapmışsın, kurt gibi açım anne masadaki her şeyin biteceğinden hiç şüphen olmasın.
-Delisin sen deli.
Gülüyordu, o güldükçe ben dahada iyi hissediyordum kendimi. Koltuğa oturmuş televizyon seyrediyordu.
-Bugün güzel filmler var beraber izleyelim mi ne dersin?
-Mısır patlatırsan neden olmasın.
-Oh, seni rüşvetçi. Tamam mısırda patlatırım, ama içeceğimiz yok yemeğini yedikten sonra..
-Tamam anne tamam yine kabak benim başıma patladı kabul gider alırım.
Yemeğimi yedikten sonra odama çıkıp ince bir ceketimi ve telefonumu aldım. Asansörle indim aşağı, evden çıkarçıkmaz bir soğuk çarptı yüzüme, irkildim. Markete giderken Jesicca'yı aradım. Tabi ki açmadı ama pes etmeyecektim kız haklıydı, aynı şey bana yapılsa bende görüşmek istemezdim. Aramaya devam etti sanırım beşinci aramamdı Jessy açtı telefonu.
-Jessy çok özür dilerim haklısın bak gerçekten haklısın ama gitmek zorundaydım, aradığın sırada konuşacak durumda değildim konuşmamız lazım her şeyi anlatacağım sana söz veriyorum.
-Jesicca mutfakta, içecek bir şeyler hazırlıyor Lily bana anlatmak ister misin?
Telefondaki sesi duymaktan hiç hoşlanmamıştım, bu Matt'in sesiydi. Korkmuştum gerçekten tehlikeli hale geliyordu, en yakın arkadaşımın onun yanında olması korkutmuştu beni.
-Jesicca'dan ne istiyorsun Matt, o sana hiçbir şey yapmadı.
-Beni değil Dylin'i tercih ettin Lily.
-Evet, evet ben yaptım bunu Jesicca değil, o bunları haketmiyor zaten hayatımızı çaldın bizden, daha ne istiyorsun.
-Jesicca masum evet onun tek suçu senin arkadaşın olması ve ben onun etrafında olduğum sürece sen korkuyorsun, ona zarar geldiğinde üzülüyorsun benim yaşadıklarımı yaşayacaksın. Dylin'le geçirdiğin her saniye ben böyle korkuyorum böyle üzülüyorum işte, ben ne yaşıyorsam aynı duyguları tadacaksınız sen ve sevdiklerin.
Telefonu kapattım, Matt delirmişti. Canımızı yakmaktan zevk alıyordu. Bu olayı bir şekilde düzeltmeliydim, Melissa bana yardımcı olabilirdi en azından böyle umuyordum. Market alış verişini yapıp eve geri döndüm. Dylin kapının önündeydi.
-Özledim.
Koşup sarıldım ona, kendimi güvende hissediyordum, korkmuyordum onunlayken bana hiç kimse, hiçbir güç zarar veremez gibi hissediyordum.
-Seni seviyorum, çok seviyorum.
Bende seviyordum dokunuşunu, tenini, gözlerini, nefesini, bakışlarını aşık olduğum adamdı Dylin. Ben ölene kadar sürecekti aşkımız kim bilir belkide ölümsüz bir aşkın başlangıcıydı bu..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUSURSUZ KAN
Teen FictionBaşımda öylece dikilmiş adımı sayıklıyorlardı, elimi tutan esmer, uzun boylu, mavi gözlü, çok yakışıklı biriydi, sanırım adı Dylin, kumral kızın adı ise Melissa olmalıydı. -Siz kimsiniz, neredeyim ben. Birbirlerine baktılar sanırım yanlış bir şey so...