4.Bölüm
Başım hala çok ağırıyordu ve dün hakkında hiç bir şey hatırlamıyordum. Birden "Naber adamım, gece iyi uyudun mu?," dedi Marcus çok enerjik bir sesle.
"Saat kaç?," diye sordum esneyerek.
Marcus "12.30. Seni uykucu bir anlığına kış uykusuna girdin sanmıştım," dedi sinsi gülümsemesiyle.
Bence benim bu üzgün halimden güç alıyor çünkü her ne desem ya bunu komik hale getirmeye çalışıyor, yada iPhoneundan benim üzgün fotoğraflarımı çekiyor. Ama ona hak veriyorum, çünkü kim olsa böyle bir durumla dalga geçmek için elinden geleni yapar. Bence bunun nedeni küçüklükte çok hırpalanması ya da ezilmesi ya da üç kere havaya atılıp iki kere tutulması, ama yinede o benim en yakın arkadaşım, dediğim gibi ona kızamıyorum.
"Bugün üniversite başvuruları için okul gezeceğiz, zaten çok geç kalktın programın gerisindeyiz, hadi o yüzden o koca kıçını benim havalı koltuğumdan kaldır ve doğru üstünü giyin," dedi sanki benim ebeveynim gibi.
"Tamam tamam, sakin ol anne," dedim tuhaf bir şekilde.
Üstümü giyindim ve hemen üniversite gezmeye başladık. İlk Oxford Üniversite'sine gittik. Aslında orası ikimizin de hoşuna gitmişti çünkü orada sadece inekler değil, ateşli ponpon kızlar da vardı, onları görür görmez salyalarımız akmaya başladı. Burdaki bir kaç öğrenciyle tanışmıştık. Bazıları çok tuhaftı ama bazıları bir insanı öldürücek kadar sevimliydi. İlk tanıştığımız kişi biraz tuhaftı aslında, "Kim değil ki" dedim içimden. Mesala Marcus ve bana bakın biz normal gibi mi gözüküyoruz? İlk tanıştığımız kişinin adı Scarlet'tı aslında güzel bir kızdı, kıvırcık saçlı kahverengi gözlü ve havalı bir iphone'u olan bir kız: tam bana göre. Bu okul benim için çok güzeldi ama Marcus pek beğenmedi, bende sizin gibi şaşırmıştım ateşli ponpon kızlar varken kim beğenmez ki? Neyse Scarlet bizi kapıdan geçirdi ve arabaya atlayıp öbür üniversiteleri gezdik. Hiç biri o kadarda güzel değildi. Toplam 7 üniversite gezdik ve en iyisi Oxford'du, bunu Marcus'ta kabullenmişti sonunda. o yüzden yolumuzu tekrar Oxford'a çevirdik. Gider gitmez oranın müdürü ile konuştuk ve ne olur ne olmaz Scarlet'ın numarasını aldık. Aslında onla iyi anlaşacağız gibi gözüküyor, çünkü hem aynı telefonu kullanıyoruz hemde benim gibi çılgına benziyor.
2 saat geçmişti yorucu bir günden sonra şehre geri dönmüştük ve Marcus beni evime bırakmıştı ve bana "Yarın çok işimiz var dostum seni 8.30 da alırım," dedi.
Ona "Tamam" işareti gibi bir hareket yapmıştım. Kapıyı çaldım annem açtı tam odama giderken bana "Dur seninle konuşmam lazım," dedi.
"Konu ne anne," dedim sanki bilmiyormuş gibi.
"Mezuniyet günü ne oldu sen iyi misin," dedi.
"Evet sadece cesaretimi topladım ve sonucu gördün, neyse anne yarın görüşürüz çok yorgunum" dedim ve doğruca odama çıkıp yattım.
;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Little Bit Cliché
Teen FictionBiraz klişe, bolca arkadaşlık ve bir tutam Ed Sheeran.