14.

99 4 3
                                    

Zaman geçiyor fakat geçerken yanında hiçbir şey götürmüyordu. İlk gün hissettiği şeyler orada kalmaya devam ediyordu. Belki de o zamanlar onu hayatta tutmaya çabalayan biri olmasaydı bundan sonrası da olmazdı.

Dudakları titriyor, istememesine rağmen ağlayışını bir türlü durduramıyordu. Yedinci gün. Onu hayatta tutmayan çabalayan ve bu çabasının sonunda sekiz yılı beraber geçirdiği birinin gidişiydi. Sekiz yılın ilk zamanları oturma odasındaki üçlü koltuğu, sonraları ise yatağının diğer yarısını paylaşan birinin gidişiydi. Bu sanki bütün acılarının saklandıkları yerden çıkıp vücudunun her noktasında çığlıklar atarak derisini tırmalayarak varlıklarını belli etmesine neden olmuştu. O yüzden anlamıştı ki zaman geçiyor fakat geçerken yanında hiçbir şeyi götürmüyordu.

O gün, üç ay öncesiydi. Rıfat'ın gidişinin yedinci günüydü. Bu o zamana kadar ki üçüncü değişimiydi. Her kaybettiğiyle benliğinden bir parça kaybediyorsa insan aynı kalamıyordu sonuçta.

Ani bir mide bulantısıyla düşünceleri bölündü. Klozetin kapağını kaldırıp mide öz suyunu boşalttı içine. İçinde olmayan bir şeyi dışarı çıkaramazdı. Elinin tersiyle ağzını silip klozetinin yanına yattı istemsizce. Mermerin soğuğu tenine işliyorken cenin pozisyonu aldı. Vücudundaki her zerre kendisinden nefret ediyorken hayatta kalmak için bir neden aradı. Ve bulduğu neden ile başlayan histerik kahkahalara boğulup acı içinde haykırışlarıyla sessizleşti.

"Aciz Vera," diye fısıldadı, gözlerini kapatırken. O nedenin bir kez daha zihninden geçmesine engel olamadı.

Ya geri gelirse.

-

"Vera, yarın beraber kahvaltı yapabilir miyiz?"

Evinin önüne geldiklerinde tam kapıyı açıp arabadan çıkmak üzereyken böyle sordu Mahir. Vera ona döndüğünde Mahir sakince gülümsedi.

"Yani evde yapmaktan bahsetmiyorum. Dışarıda."

"Üzgünüm. İki haftadır dergilere hikaye göndermiyorum. Onları halledeceğim," Yalancı Vera.

"Anladım. Yoğun olmalısın. O zaman Pazartesi görüşürüz."

Sesinde gizlemeye çalıştığı hayal kırıklığını duysa da tepki vermedi Vera. Sessizce arabadan çıkıp arkasına bakmadan apartmana yürürken hala orada beklediğini biliyordu. Çantasını karıştırıp bulduğu anahtarla kapıyı açıp içeri girdi. Kapıyı kapatmadan arabaya son kez baktı. Bir süre daha orada kalacağından emindi. Merdivenleri yavaş yavaş çıkarken her adımında kalbinin daha da ağırlaştığını hissediyordu. Sonunda kendi dairesinin olduğu kata geldiğinde olduğu yerde kalakaldı. Elinden düşen anahtarın sesi yankılanırken apartmanın içinde düşmemek için korkuluğa tutundu sıkıca.

"Vera?"

Uyuyor musun Vera? Uyan. Kötü bir rüyadasın.

"Seni kısaca görmek istedim."

Kısaca. Kısaca hiçbir zaman kısaca olmazdı. Sanki bu kelimenin sonuna eklediği ca sesi olumsuzluk katıyordu. Seni görmek istedim, bir süre daha hayatının içine edeceğim.

Sendelemiyor veya kelimeleri ağzında yuvarlamıyordu yine. Ama ayaklarına söz geçiremeyecek kadar sarhoş olduğu karşısında duruşundan belliydi. Oturduğu basamaktan kalkıp yanına yürüdüğünde daha da yoğunlaşan alkol kokusunu aldı.

Önünde eğilip anahtarı yerden aldı. Sonra arkasına dönüp kapıyı açtığında korkuluğa sımsıkı tutunup kalmış Vera'nın yanına yaklaşıp paslanmış demire kenetlenmiş eline dokundu. Bu tıpkı bir çeşit akıma neden olmuş gibi hızla elini çekti. Fakat tüm yapabildiği buydu. Elinden tutup yavaşça çekişiyle onun peşinden eve girdi.

Yine kendi kendini davet ediyor, yine izinsiz bir şekilde hayatına dahil oluyordu. İşin kötü yanı Vera buna engel olamıyordu. Kendini bir kez daha aciz hissetti.

Onun yönlendirmesiyle oturma odasına, üçlü koltuğa ilerledi. Yavaşça oturdu.

-

Gün aydınlanıyordu.

Vera değil kıyafetleri, üstündeki montu çıkarmamış çantasını bile elinde tutmaya devam ediyordu. Dizlerindeki yok saydığı ağırlık ve içeri dolan gün ışığı ile aydınlanan oturma odasında yine üçlü koltukta geceden beri bir milimetre bile oynamadan oturuyordu. Gözleri pencerenin önündeki menekşe saksısına odaklanmıştı ve gözlerini geceden beri kırpmamış gibi hissediyordu.

Dizlerindeki kıpırdanma bile bakışlarını o yöne çevirdiğinde bir çift göz ile karşılaştı.

"Özür dilerim," dedi, doğrulurken. Arkasına yaslanıp ellerini önünde birleştirdi.

"Gitmeni istiyorum," dedi. İçindeki duygusuzluk boğuk bir fısıltı ile dışavurmuştu.

"Biliyorum. Seni mahvettim Vera. Bunu da biliyorum. Ama bunu bilmeme rağmen se-...."

"Uykum var."

"Gideceğim," kalkmak üzereyken bunun üzerine durdu. Ona bakmadan konuşmasına devam etmesini bekledi. "Ben sadece vedalaşmak istedim. Bu sefer bunu doğru bir şekilde yapmak istedim."

Kahkahalarla gülebilirdi. Şu an bütün enerjisizliğine rağmen buna saatlerce gülebilirdi. Doğru bir şekilde yapmak. Öfkeyle ayağa kalktı.

"Güle güle."

"Vera," bileğini kavrayıp gitmesine engel oldu. Ayağa kalkıp karşısına geçti. Boşta olan eliyle yüzünü kavradı. Yüzüne düşen saç tutamlarını yavaşça geri itti. Elini biraz daha ileri götürüp ensesine yerleştirdi. "Şimdi çok sinirleneceğin bir şey yapacağım ama umurumda değil."

Yavaşça eğildi ve dudaklarıyla dudaklarını örttü. Fakat Vera sinirlenmedi. Bu ona bir şey hissettirmedi. Geri çekildiğinde yüzüne baktı. Sol yanağında süzülen gözyaşını çenesinden yere damlayana kadar takip etti. Bu uzanıp silme isteğine neden olmadı. Bileğini çekti. Rıfat'ın yüzünde oluşan tebessümü izledi.

"Gidiyorum," ve hareket eden dudaklarını. "Kendine iyi bak Vera. Özür dilerim."

Arkasını döndü ve kapıya ilerledi. Kapıyı açıp çıkmadan yeniden dönüp baktı.

"Umarım o iyi biridir. Ve mutlu olursun Vera."

*

VeraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin