-Görevden döndükleri gün.
Jihoo'nun peşine takılan Kyungsoo, hala neden kendisinin onunla gitmesi gerektiğini sorguluyordu. Normalde çok az kişinin seçilebildiği Beyaz Işık Birliğine çok fazla yeteneği olmadan girmişti. Chanyeol'a baktığı zaman özellikle çok güçsüz kalıyordu ama turnuva esnasında rahat tahtında oturan Birlik Lideri elini kaldırmış ve Kyungsoo'yu kendi takımına seçmişti.
Aslına bakıldığında Minseok için de bu geçerliydi. İkisi de çok şaşkındı bu duruma ama Minsoek bir bakıma mazur görülebilirdi. Sonuçta Siyah Işık Birliği, Beyaz Işık'tan daha az popülerdi. İkisi farklıydı. Ama Kyungsoo hala kendisinin Beyaz Işık birliğinde olduğuna inanamıyordu.
Bütün bu düşüncelerden kendisini sıyırmayı başardığında gördüğü kapı, bu Birliğe ilk geldiği gün karşısında heyecandan titrediği kapıydı. Liderin odası tam bunun arkasındaydı ve acil bir şey olmadığı müddetçe bu kapıdan geçmek yasaktı. İki birlik arasındaki ana fark buradan geliyordu. Beyaz Işık Birliği her zaman kurallar karşısında çok katı olmuştu. Şimdi ise Kyungsoo'nun burada olmasına kızarlar mıydı? Ama sonuçta diğer birliğin lideri ile gelmişti.
Jihoo kapıyı tıklatmadan içeri girdiğinde Kyungsoo içinden bir küfür savurmuş ve yanındaki lidere onu öldürmek ister gibi gözlerle bakmıştı. Tabi içeri girdiklerinde hala aynı bakışları ona yönelttiğini görmüyordu.
"Kyungsoo, Bölük Lideri'ni gözlerinle öldürmezsen çok iyi olur. Evet kapıyı çalmalıydı ama bunu anlayamayacak kadar salaktır kendisi."
Kyungsoo yerini sıçrayıp hızlıca eğildiğinde "Ben.. efendi.."
"Boşuna nefesini yormana gerek yok. Kızgın falan değilim. O an aslında çok tatlı görünüyordun." Kyungsoo zaten kocaman olan gözlerini daha da açıp kafasını kaldırdığında karşısında gördüğü kişinim, soğuk ve sinirli halinden eser kalmamıştı. Jihoo'nun ise onu taktığı söylenemezdi.
"Bırak flörtleşmeyi Jongin. Yanımdaki kısa oğlanın gittiği görevde bir sorun oluştu. Ve bu ciddi." Sesindeki bütün donukluk ve ruhsuzlukla konuşan Jihoo, Jongin'in dikkatini çektiğinde o da kaşlarını çatmıştı. "Neler oluyor?" Jihoo bu soru üzerine Kyungsoo'yu öne itince Kyungsoo hafif ürkek bir biçimde başlarından geçen her şeyi bütün ayrıntısıyla anlatmıştı.
Bitirdiğinde ise Jongin'in yorumlarını merak ediyordu. Karşısındaki oğlan ellerini birbirine kavuşturmuş, dirseklerini masanın üstüne koymuş düşünüyordu. Bu kısa sürede tabiki de Kyungsoo karşısındaki yakışıklı oğlanı kesme fırsatı bulmuştu.
Yüz hatları çok güzeldi ve üstelik ciddi de olsa, gülümsüyor da olsa kendine has muhteşem bir yakışıklılığı vardı. Kyungsoo adeta büyülenmişti. Ama kafasını sallayıp bu durumdan uzak durmaya çalıştığında Jongin hızla ayağa kalkıp onların yanına gelmişti.
"Bu durum çok ciddi. Sizden önce bunun gibi başka bir olay yaşayan köyle ilgili bir haber daha almıştım. Birileri bir şeyler karıştırıyor. Hala emin olamadığım konu ise o köylerde ne aradıkları. Jihoo bu görevi birlikte yürütmek zorundayız. İpin ucu kaçmadan yılanın başını kesmeliyiz. Büyücüler Kralı'nın bu işe karışmasını istemiyorum." Jihoo ona onay vererek kafasını sallamıştı.
"Peki ne yapabiliriz? Bu olaylardan önceden haberimiz olamaz. Chen'in takımının o köye gitmesi aniden gelişen bir görev sonucu olmuştu."
Jongin bir süre düşüncelere dalmıştı. Tabi o esnada Kyungsoo'nun bakışlarını da fark etmiyor değildi. Jongin tuhaf biriydi. Etrafında olup biten her şeyin neredeyse farkında olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Black Flame ○ Chanbaek/Baekyeol
Fiksi Penggemar[Tamamlandı] Bundan 100 yıl kadar önce. Büyülerin kullanıldığı bir ülkede aniden beliren şeytanımsı yaratık, birden bütün nefretini bu ülkeye kusmaya başlamış. Bu saf kötülüğün arasındansa saf bir ışık yükselmiş. Bu ışık bir insanmış ve bu insan b...