~11. BÖLÜM~

124K 4.7K 371
                                    

Multimedia'daki resim, Suada'nın babasının, çalışma odası.

Burnumu çekip, "Seni dinliyorum baba." dedim.

Çalışma masasının kahverengi deri koltuğunda sırtını dikleştiren babama odaklandım. Boğazını temizledikten sonra, ürkekçe gözlerini gözlerimde buluşturdu.

"Bak Suada..." Derin bir nefesi ciğerlerine çeken babama sabırsızca bakmaya devam ettim. Bir an önce, ne söyleyecekse söylemesini istiyordum. Ciğerlerindeki nefesi özgürlüğüne kavuşturdu. "Sen lisedeyken, Burak seni... Görmüş."

Ağzımın hafifçe açıldığını ama tek kelime dahi edemeden kalakaldığını, birkaç dakikanın sonunda fark edebildim. Gözlerimi kırpıştırdım, başımı öne eğdim. Burak beni liseden beri tanıyor muydu yani? Beni istemeye geldikleri gün niye tanımamazlıktan gelmişti peki? Neler oluyordu burada? Başımı kaldırdım ve gözlerimin tekrar babamı bulmasına izin verdim. Bana birden fazla açıklama borçluydu ya da borçluydular. Kesin annemin de bundan bir haberi vardı.

"Burak, beni mi görmüş?"

Gözlerini benden kaçırıyor, bakmakta zorlanıyordu.

"Lise sondayken görmüş ve senin erkeklerle yakınlaşmadığını görünce de..." Dirseklerini ahşap masaya yasladı. "Benim yanıma gelip seni istedi."

Anlamadım? Beni istemiş mi? Burak mı? Öfkelenerek ayağa kalktım. Bu tamamen anormal bir konuşmaya kaçmış, 'görücü' kavramı şu durumda yok olmaya yüz tutmuştu.

"İstedi?"

Ağzımdan tek bu kelime çıkabilmişti. Tek bildiğim ve hissettiğim şey, sinir hücrelerimin tepemde zıplaşmasıydı. Gözlerimi kısarak daha demin oturduğum yere kendimi attım.

"Baba sana inanamıyorum."

Mırıldansam da hemen sözümün ardına, "Bak kızım öyle değil." dedi.

"Dinliyorum baba öyleyse." dedim daha da sabırsızlanarak.

Bir süre bir şey demedi. Bu sırada ahşap masadaki antika saatin odada tik takları yankılanıyordu. Kaslarım gerilmeye, ensemdeki tüyler ürpermeye başladığında, dudaklarını birbirine bastırıp geri bıraktı.

"Bizim aramızda ufak bir anlaşma var."

Tam yüz seksen iki saniye sonra konuşan babamın gözlerine çevirdim bakışlarımı. Mavi tonları kararmış, korku bir sis gibi çökmüştü gözbebeklerine. Ve ardından bembeyaz suratına. Parmaklarıyla oynamaya başlamıştı. Babamı ilk defa... İlk defa bu kadar... Nasıl denir? Çaresiz görüyordum. Derin bir nefes çekerek başını tavana dikti. Ardından masaya eğilmiş bedenini, sandalyesine yapıştırdı.

"Bu hayatta isteyeceğim son şey senin zarar görmen. Sen benim tek varlığımsın. Seni kaybedemezdim. Çok özür dilerim."

Bana doğru eğildi. Hiçbir şey anlamamıştım. Ne anlaşmasından bahsediyordu? Biz kendi halinde bir aileydik. Nereden de çıkmıştı tüm bunlar? Bir anda nasıl... Nasıl çıkabilmişti?

"Affet beni kızım. Senden sadece bunu istiyorum."

Karşımda ilk defa o sarsılmaz otoritesi kaybolan bir adam vardı; BABAM. Ne yapacağını bilemiyor, çaresizce beni izliyordu gözleri. Her ne olursa olsun o benim babamdı. Dünyada güvenebileceğim tek erkek, kalbimdeki tahtta egemenliğini sonsuza kadar sürdürecek olan tek erkek, beni seven ve koruyan tek erkek, onu her şeyden çok seviyordum.

"Dediklerinden hiçbir şey anlamadım baba. Peki annemin bu anlatacaklarından haberi var mı?"

"Hayır yok, söylemedim. Buket Hanım biliyor sadece."

MÜSTAKBELİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin