~38.BÖLÜM~

85.3K 3.4K 487
                                    

Barış Bey baş köşeye, Aysu Hanım, Barış Bey'in sağ tarafına, Bahadır sol tarafına, Beril de Bahadır'ın yanına oturdu. Ben ise mutfakta çorbaları kâselere dolduruyodum. Şu akşam bir an önce bitse iyi olacaktı. Son çorba kâsesine de kepçedeki çorbayı bırakınca yanıma Burak geldi.

"Yardım edeyim mi?"

Sağ kaşımı kaldırabildiğim kadar kaldırıp, suratında gözlerimi gezdirdim. Lüzumu yok demeyi düşündüm, fakat sonrasında vazgeçtim. Azıcık bana yardım etse ölmezdi. İki tane kâseyi dikkatlice ellerine verdim. Yüzüme eğilip sol yanağımdan öptü, elindeki çorbaların devrileceğinden ürkerek onu yavaşça ittim.

"Dökeceksin şimdi."

Bu sözüm üzerine oyalanmadan içeriye gitti. Geri kalan çorbaları tepsiye yerleştirip içeriye götürdüm ve babasından başlayarak tek tek önlerine koydum. Tepsiyi mutfağa götürürken cebimdeki telefonun titremesiyle tezgâha tepsiyi koyup, eteğimin cebindeki telefonu elime aldım. Bildirimlerdeki mesaj sembolünü görmemle mesajı açıp okudum.

-Arka bahçeye gel.

Bu kim şimdi?

-Sen kimsin?

Yazdığım mesajı yolladım. Merakla cevap beklerken, içeriden adımın seslenilmesiyle mesaja aldırmadan telefonu cebime soktum ve içeriye gidip sandalyeme oturdum. Çatık kaşlarla masanın bir noktasına odaklanmıştı gözlerim. Herhalde yanlış numaraydı. Yoksa kim, niye böyle bir mesaj atsındı ki?

"Ne oldu? "

Kulağıma fısıldayan Burak'a aniden başımı çevirdim.

"Hiç."

Herkes sessizce çorbalarını içmeye başlamıştı. Bende besmele çekerek çorbamı kaşıklamaya başladım.

"Ee okul nasıl Suada?"

Barış Bey'e göz değdirdim.

"Teşekkür ederim, güzel gidiyor."

"Cerrahpaşa'ydı değil mi?"

"Evet."

Gözlerini kısarak Burak'a döndü.

"Gökay da oradaydı değil mi Burak?"

NE?!

Gözlerim son raddelerine kadar açıldığında buna inanmak istemedim. Burak'ın ailesi Gökay'ı nerden tanıyordu? Bir saniye, bir saniye... Belkide bu Gökay, o Gökay değildi. Hadi canım, sende! Fakültede tek bir Gökay vardı.

"Sen de tanıyorsundur belki."

Barış Bey'in bana döndürdüğü gözleriyle beraber, Burak'ın öfke saçan gözleri de bana yöneldi. Yanılmıyordum, o Gökay tam olarak bu Gökay.

"Tanıyorum."

Burak'ın öfkeli gözleri karşısında bile yalan söyleyemezdim. Gözlerimi masada dolandırdım ve ayağa kalkarak masadaki boş kâseleri toplamaya başladım. İki elime aldığım kaseleri mutfağa götürdüm. Peşimden gelen Burak'ı hissedebiliyordum. Kahretsin.

"Yardım."

Öfkeli sesini yatıştırmaya çalışıyordu. Mutfak tezgâhına kâseleri bıraktım ve Burak'a döndüm.

"Gökay'ı tanıdığını bilmi-"

"Öğrendin."

Sözümü kesmişti. Bana yönelik kararlı bakan bakışları ürkütücüydü. Göz teması kurmamaya çalışıp yanından geçtim ve içerideki boş kâseleri toplamaya devam ettim. Burak da yanımdan geçti, sandalyesine oturdu.

MÜSTAKBELİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin