Numaramı aldıktan sonra o akşam mesaj atmıştı. Buluşmak için zaman belirlemek için mesaj attığını söylemişti.
O akşam birkaç saat mesajlaşmıştık.
En sonunda ise sonraki Cumartesi sinemaya gitmekte karar kılmıştık.
Film seçimini tamamıyla bana bıraktığını söylemişti. Bütün filmleri fragmanları ile izlemiştim, iki saat düşüncemin sonunda da Unforgettable filmine karar vermiştim.
Cuma gecesi olduğunda çok heyecanlıydım. Sabah erken buluşmayacaktık fakat ben erkenden yatmıştım. Saatlerce yatakta tepindikten sonra yorgun düşüp uyuyakalmıştım.
Cumartesi sabah 9 gibi uyandıktan sonra telefonumu elime almıştım, mesaj var mı diye kontrol etmek için. Hiç bildirim görmediğimde telefonumu yerine bırakmıştım ve duşa girmiştim.
Uzun bir duşun ardından duştan çıkmış ve günlük kıyafetlerimi giymiştim. Kahvaltı yapacaktım sonuçta, kıyafetlerimi neden kirleteyim?
Kısa bir kahvaltı faslından sonra tekrar odama çıkmıştım. Yoongi Hyung’dan birkaç mesaj vardı. Günaydın yazdığını hatırlıyorum. Ne yapıyorsun Jiminie, yazmıştı. O mesajla kalbimin aşırı derece hızlandığının temennisini verebilirim.
Mesajına cevap olarak, günaydın hyung yazmıştım. Daha samimi olmak istiyordum elbette, ama o kadar yakın olmadığımız için kızabilir diye düşünmüştüm.
Birkaç saat hazırlanmamın sonucunda buluşacağımız yere gelmiştim. Benden erken gelmişti, Yoongi Hyung.
Çok beklettim mi, diye sormuştum. Hayır yeni geldim, demişti fakat kızarmış burnundan beklediğini anlayabiliyordum. Her zaman kötü bir yalancı olmuştun, Hyung.
Daha sonra birlikte sinemaya doğru yol aldık. Yürürken havadan, sudan konuştuk.
Bilet almak için sıraya girmiştik. Sıra iki kişinin yan yana durması için fazla dardı. Sıra ilerlediği için Yoongi Hyung’un arkasına doğru gidecektim.
Beni belimden nazikçe tutup önüne geçirdi. Arkamdan kulağıma fısıldadı. “Hep gözümün önünde ol, Jiminie”
Yüzümü görmese bile yüzümü eğmiştim. Beni utandırmayı seviyor, bundan zevk bile alıyordu.
Sinema için bilet almıştık. Yoongi Hyung mısır almak istediğini söylemişti. Ben yine yanındaydım, o mısır alıyordu.
Sinema salonuna girdik daha sonra. Çok kişi yoktu, gelenler de zaten genç sevgililerdi.
Bir süre reklamları izledikten sonra film başlamıştı. Kısa bir süre filmi izlemeye çalışmıştım. Daha sonra bu düşünceme kızıp yanımdaki mükemmelliğe dönüp onu izlemeye başlamıştım.
Arada mısırdan alıyordum, o da alıyordu. Anlık temaslarımız oluyordu. Ben onu izlemeye devam ederken birden bana döndü. Tam gözlerime, gözlerimin içine baktı.
Yer, zaman veya kim olduğumuz umurumda değildi. Yalnızca Yoongi Hyung ve bakışları vardı.
İlk defa biri bana böyle bakıyordu. İlk defa birinin gözlerindeki duyguyu hissedebiliyordum.
Neden, diye düşündüm. Neden Yoongi Hyung bana bu şekilde bakıyor?
Gözleri arada yüzümde dolaşıyordu. Daha sonra gözlerimin içerisine geri dönüyordu. Derin kahvelerinde kaybolduğumu hissediyordum.
Bir an bakışları dudaklarıma kaydı. Utanmıştım, ama refleks ile sanırım dudaklarıma baktığında, dudaklarımı yalamıştım. Yutkunduğunu görebiliyordum.
Bakışları tekrardan dudaklarımdaydı. Kimse, nerede olduğum veya ne yaptığım katiyen anlamını yitirmişti. Yalnızca bana yaklaşan Yoongi Hyung umurumdaydı. Ve dudakları.
Çok beklemeden dudakları dudaklarımla temas etti. Bir süre sadece dudaklarını değdirip çekildi. Daha sonra kolumu boynuna sardım. Bir eli belime, diğer eli de elmacık kemiğime denk gelmişti. Bu sefer gerçekten, öpüşüyorduk. Çok hoş bir histi, Yoongi Hyung ile öpüşmek.
Dudaklarının tadı insanı sarhoş edecek derecede mükemmeldi. Ama onun dudaklarıyla yalnızca ben sarhoş olmalıydım. Dudakları yalnızca benim olmalıydı.
İnsan bir eşya değildir, ben birine ait değilim veya biri bana ait değil. Ama dudaklarını sadece ben öpmek istiyordum. Dudaklarını yuvam bellemiştim zaten, sonrasında.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
