japonya p1

116 19 26
                                    

Japonya, müthiş bir yerdi.

İlk defa Japonya’ya gitmiştim ve cidden Japonya müthiş bir yerdi.

Japonya’da gitmek istediğim bir yer elbette ki vardı ve bu birçoğumuzun hevesi olan bir yerdi.

Yoongi Hyung herhangi bir yere gitmek için seçimi bana bıraktığında ellerimizi kenetleyerek koşmaya başlamıştım. Eh, bir otobüs durağı bulana kadar koşacağımız kesindi o an için.

Bacaklarım yorulmuştu ve uzunca bir süre koşmuştuk. Yoongi Hyung’a dönüp yorulduğumu söylediğimde bir kenara çöküp oturmuştuk.

Gideceğimiz yeri yol boyu sormuştu. Hiçbir cevap vermemiştim fakat şu an bir kolunu omzuma atıp göğsüne yaslamıştı beni, başıma öpücükler kondurduktan da sonra beni yumuşatmıştı ve boş bir anıma denk gelip yeniden sormuştuk.

Demiştim, boş anıma gelmişti ve “Disneyland,” diye fısıldamıştım, mayışmış bir sesle.

Büyük bir kahkaha atmıştı, göğsü titremişti ve bu his hoşuma gidiyordu.

“Jiminnie,” diye mırıldanmıştı yumuşakça. “Benim minik Jiminnie’m.”

Bir kedi yavrusu gibi sırnaşmıştım boynuna doğru, diğer kolunu da belime sarmıştı. Önümüzden geçen insanlar bize bir şey demeden geçiyorlardı.

“Seni çok seviyorum, benim minik sevgilim. Lâkin sana bir haberim var, üzüleceksin.”

O an benden ayrılacağından falan korkmuştum, Japonya’ya getirmişti beni, üzücü bir haber dediğinde ne anlayabilirdim ki?

“Hani,” demişti. “Hani bir yarım saattir koşarak bacaklarını çürüttün ya, boşunaydı o sevgilim. Disneyland diğer tarafta.”

Birazcık üzülmüştüm fakat yanımda Yoongi Hyung vardı ve Tokyo sokaklarında delicesine koşmuştum.

“Hyung,” yağmurda ıslanan minik bir kedi gibiydim. “üzücü haber dediğinde, benden ayrılacaksın sanmıştım. Sevdiğim adamla koşmuşum, bu beni üzmez ki. En sevdiğimsin benim, evsiz kalsak bile üzülmem Hyungi çünkü yanımdasındır. Seviyorum seni Hyung.”

Daha sonra ayağa kalkmıştık, Yoongi Hyung yolu bildiğini söyleyerek koşmadan sakince yürümüştük.

Bir otobüsle Disneyland’e geldikten sonra Yoongi Hyung’u durdurarak bir resmimi çekmesini istemiştim. Disneyland’a gidip de fotoğrafımın olmadan dönmem çok adice olurdu, haksız mıyım?

Sol elimi Yoongi Hyung’un sağ eliyle birleştirerek yeniden koşmaya başladığımda, Yoongi Hyung beni durdurmuştu.

“Koşma,” demişti. “Koşma, yorulacaksın.”

Eh, yavaş yavaş yürümeye başlamıştım daha sonrasında.

Açıkça söylemem gerekirse hız treninden korkuyordum. Bu sebeple yönümü dönme dolaba çevirmiştim ve Yoongi Hyung ikiletmemişti.

Eh, Disneyland’den bahsediyorduk ve elbette ki sıra olacaktı. Sıraya girdiğimizde yaklaşık otuz üç dakika kadar bekledikten sonra, hava kararmıştı, bir dolabın içerisinde dip dibe oturmuştuk.
 
Kolunu omzuma atmıştı ve eli aheste aheste belime inmişti.

İyice ona sokulduktan sonra sağ elim yumuşacık yanağına uzandı, okşamıştım yavaşça.

Dönme dolap normalden hızlı bir biçimde yukarı çıkıyordu. Bana doğru eğildiğinde durdurmuştum onu. Aramızda bir nefeslik mesafe kaldığında “dur,” diye fısıldamıştım dudaklarına karşı.

Letters × YoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin