Ondördüncü Bölüm

109 5 0
                                    

Sonunda okula gelmiştim. Hava o kadar soğuktu ki, insanın içine işliyordu. Karneler sınıfta verilecekti. Adımlarımı sınıfa doğru yönelttim ve ağır ağır yürüdüm. Bugün farklıydım. Her zaman giymediğim siyah dolgu topuk çizmelerim, belden oturtma Mevlana kesim, topuklarıma kadar uzanan etek, siyah kemerli kap, kahve tonunda şal, siyah bone...
Evet bugün hiç giymediğim kıyafetlerimi giymiştim. Onun için... Yekta için... Sınıfa yaklaştıkça içimdeki titreme ve tedirginlik arttı. Vücudum delice titriyordu. Ellerim buz kesmişti heyecandan. Kapıya geldim. Elimi koluna uzattım. Gözlerimi kapatarak kapı ile birlikte açtım. Derin bir nefes alarak bıraktım. Hızlı bir gözdirme ile Yekta'yı aradım. Yekta da dahil, sınıfta birilerinin eksik olduğu sayıdan belliydi. Bir hüzün yokladı gitti içimi. Gelirdi belki.
Saate baktım. Zile üç dakika vardı. Yerime oturdum. Elime bir şiir kitabı alıp okumaya başladım. Yoksa dakikaların geçmeye niyeti yoktu.
Her geçen dakika, saniye, işte her neyse o zıkkımın adı, nefesimi daraltıyor, kalbimi içime dar ediyordu.

GÖNLÜMÜN HÜZÜN YANIDIR İSTANBUL

Ne farkım kaldı ki senden İstanbul?
Sen kendi içinde kalabalıkken, bir o kadar kimsesiz,
Ben kendi içimde kalabalıkken, sırılsıklam yalnız!
Ne sen bana vuslat, ne de ben sana yar.
Ben senin fırtınana hasretken,
Sen başka gönüllere, başka bedenlere yağmur olup,
Sevdalarına düşüyorsun!

Sen değil misin?
Beni yaban ellerde kendine hasret bırakan?
Sen değil misin?
Gönlümü boğazında asılı bırakan?

Sen değil misin?
Kız kulesi misali, sevdamı yalnız bırakan?!

Söyle İstanbul söyle!
Sen değil misin yaz gününde karlar yağdırıp,
Kış gününde bağrımı yakan?!

Hadi...
Hadi bana değilsin de,
Sen hangi sevdalılara vuslatsın İstanbul?
Hadi benim değil de,
Sen kimin ümidisin İstanbul!
Hadi benim sevdiğimsin de;
Sen!
Sen!
Sen kimin yarisin İstanbul?!

Son mısralarını defalarca okudum. "HADİ BENİM SEVDİĞİMSİN DE, KİMİN YARİSİN İSTANBUL?!"
Ahh dedim... Ahh İstanbul!... Özleyeceğim seni canım İstanbul! Yüreğime bir sızı oturdu. Kitabı kapattım, gözlerim tekrar yaşarmıştı. O'nu çok özlediğimi fark ettim. Duvarlar üstüme üstüme geliyordu, başımı kaldırdığımda. Ve felaket derecede dönüyordu. Onun yüzünün dışında bütün simalar dönüyordu gözlerimin önünde. Zoraki karneyi aldım. Kapıya her tıklatana O mu diye baktım. Her defasında değildi. Her defasında daha çok yandım.
Gelmedi... Gelmeyecekti de. Aldığım takdir ve onur belgesine bile sevinemiyordum. Delicesine ağlıyordum. Yeni yetme aşk gözyaşları şiddetle boşalıyordu gözlerimden. Gidişini hakkını çok güzel vermişti. Nefesim gözlerime düğümlendi.
Karneyi alıp kimseyle görüşmeden kendimi sınıftan dışarı attım. Yoğun yağan kar, esir almıştı şehri. Her yer beyaza bürünmüş, adımlarım arkamda iz bırakıyordu. Sırf bugün yüzünden nereden bilebilirdim ki bir daha karlı havaları ve kışı sevemeyeceğimi.
Okul kapısından çıktım. Kimseleri düşünmeden attım kendimi bahçe kapısından. Nereden bilebilirdim bu anın yıllara bedel olacağını! Ömrümü tüketeceğini! Yürüdüm... Yürüdüm... Yürüdüm... ! Ağlayarak... Hıçkıra hıçkıra!
Kaç saat yürüdüm bilmiyorum, kendimi sahilde buldum. Kar kahverengi bankları örtmüştü. Herkes şemsiyesini açmış koşuştururken, bir ben sessiz... Bir ben sakin... Bir ben yalnız... Herkesin elini ısıtan bir el vardı elinde. Ben yalnızdım. Karla kaplı bankın soğuğuna ve ıslağına aldırmadan oturdum. Soğuğu hissediyordu bedenim hem de fazlasıyla. Titriyordum. Aldırmadan. Gözyaşlarım yanağıma varmadan dükülüyordu üzerime.
Dikiş tutmazdı artık bu yara. Şehir üstümde bir yük gibiydi, altında eziliyordum. Cebimde hayallerinin yoksunluğu cirit atıyor. Aşktan düştüm! İzi yok. Kendi yok. O'na dair yokluktan başka hiçbir şey yok! Yokluğuna sarıldım. Delice üşüyorum... Üşüyorum... Üşüyorum... Hayatın içinden dışına sızdığı ansızın. Anladım, insanın yarla bir olmayınca yerle bir olduğunu anladım. Göremediğimden değil, yanımda olsa yine özlerdim onu. Aramızdaki fark, o gitmeyi bildi, ben sevmeyi.
Bu yara bir ömrü kanatacaktı. Kimse bilmiyordu bunu. Biliyorum, bundan sonra onu kime anlatırsam ilk adını soracaktı. Adı saklım... Adı aklım... Adı ömrüm... Adı sevdamdı.
Gelen geçen acıyarak bakıyordu bana. Hiç birini umursamadan onu düşünmeye devam ettim.
"Vay yavrummm..."
"Hasta olacak kız ya..."
"Niye bu halde acaba???"
"Bu soğukta o banka oturulur mu derdi ne bu kızın?"
"Aaa hayatım kıza bak. Allah bilir başına ne geldi."
"Anneciğim bu ablaya ne olmuş?"
"Polisi arasalar bari, bu kız hala burada mı duruyor?"
Kulağıma gelen sesleri duymamazlıktan gelerek, kimseyi umursamayacak kadar kendimi kaybetmiştim. Ağlıyorum, hem de hiç durmadan. Aklımdaki yanımda olmayınca yanımda olanların hiçbiri umurumda değildi. Olmayacaktı da. Her şeyin bir sonu vardı. Ama ben bu sonu hak etmedim. Kıyametler kopuyor yüreğimde. Şimdi yanıyorum cehennemde. Bu şehre hüzün yağıyor karla karışık. Yalnızlık yağıyor. Her adımım ayrılığa takılıyor. Acı, dolu dolu yağıyor üzerime. Kalkamam artık bu ayrılığın altından. Aşkı onda öğrenmişken, huzuru onda yakalamışken, şimdi bu ayrılık çok erken değil miydi?
Dayanamazdı o bana. Gelirdi mutlaka. Şimdi çıkardı bir yerlerden. Yine sessizce arkamdan kulağıma bir şeyler fısıldardı mutlaka. "Ne haber nazlı şeytan, " der, yine beni sinir etmek için uğraşırdı. Belki deniyordur beni? Belki de buralarda bir yerlerdeydi?
Ahh Yekta'm... Ben kime iyilik ettim de seni bana yazdı kader... Ben kimi incittim de seni verdiği gibi geri aldı kader...
Kişi daima sevdiği ile imtihan edilirdi. Yere diz çöktüm, "Allah'ım" dedim hıçkırarak, "İmtihanımı gönlümle eyleme. İmtihansa da bu ayrılık, acısını daha fazla hissettirme... Onun yokluğunun acısı ile dağlama yüreğimi ne olur... Ya onu bana kavuştur, ya beni ona ulaştır. Ya al bu sevdayı gönlümden, beni onsuzluğa alıştır. Ya da getir onu bana, beni vuslatta yansır."
Ellerimi yüzüme kapatıp hıçkırmaya devam ettim. Çok istediğim halde gitme kelimesi dudaklarımdan dökülmüyor. Yüreğim cehennem yeri, bedenim buz. Züleyhalar, Şirinler, Leylelar, Ferhatlar, Yusuflar ağlıyor, feryat ediyor içimde. Sanki bütün sevdalarda yaşanan ayrılıkların acısı yüreğimde toplanmış cirit atıyor! Yalnızlığımı sırtladım, yüküm çok ağır artık. Suskunluk benliğimde çığlığım sağır. Çaresizlik deseniz o daha bir ağır. Şimdi ben ne yapmalı, nerelere atmalıydım bu yüreği. Şairin de dediği gibi,

Öyle bir zamandı ki gidişin;
Beni terk ettiğinde,
Takvimler beşinci mevsimin eksikliğini hissetti!
Hiç bir mevsim dindiremedi bir daha,
Senin tenimde bıraktığın kuraklığı!..

İçimizde yok edilecek bir anı bile yoktu. Biz birbirimizi tamamlayamadık. Yalnızlığımı sahiplanip, elimden tutmadı yalnızlığımın. Elinden tutmadı yüreğimin. Yara bandı tutmayacak kadar derin tümceler bıraktın bavuluma ve uğurladın soğuk bir İstanbul gecesinde. Tarif edemediğim ve hiçbir zaman edemeyeceğim acılarımı ve hayal kırıklıklarımı susmalarımla örtüp eve geldim. Ateş altında her yerim! Donmak ve yanmak aynı anda hissedilir mi? Hissediyordum.
Baharlar hiç gelmeyecekti artık. Mevsimler hep kış olacaktı. Takvimleri çıkartıp atmalı, saatleri durdurmalıydım. Artık zamandan söz edilmemeliydi. İçim yanıyordu, ama onsuz olmaktan da üşüyordum. Yüreğimdeki sızı dinmiyordu. Umudunu yitirmiş sokak çocuğu mmasumiyetinde, dalından düşmüş yaprak kimsesizliğinde yavaşça doğrulup yerimden kalktım. Hiç aklıma gelmezdi, bir gün adım atmanın bana bu kadar zor geleceği.
Zoraki yürüdüm. Kaldırım taşları üzerinde... Kimselere zarar vermeden... Ağlamaklı, çaresiz, fazlaca O'nsuz! Biliyordum; Artık onu bir daha görme şansım olmayacaktı. Yaşam ile ölüm arası bir yokluktu bu. Arasat'ta çırpınıyordu yüreğim. Ellerim daha çok üşüyor, gözyaşlarım daha yanaklarına düşmeden yere dökülüyordu. En şiddetli soğuktu yokluğunun mevsimi. Kessem bileklerimi, kanım akmazdı! Gönlüm bahar görmezdi artık. Şimdi ben ne yapmalı, nerelere gitmeliydim?
Herkesin şaşkın bakışlarından kurtulmak için kendimi evin yönündeki yola attım. Her yüzde onu aradım. Ama bulamadım. Tekrar! Tekrar! Tekrar derken her defasında aynı yanılma... Yoktu işte! Bulamayacaktım! Gitmişti o! Bunu kabullenmek niye bu kadar zor geliyordu?! Yüreğim neden inatla "Durma!" diyordu? İhtiyacım vardı. Gülmek için, her şeye tebessümle bakmak için, her çıkan aşk şarkısında ağlamamak için, gelecek adına hayal kurabilmek için sadece ona ihtiyacım vardı. Erkek sayısı bire düşmüştü artık nazarında. Ondan başkasına kaymıyor, ondan başkasını gözüm görmüyordu.
Cemal Safi'nin şiiri dudaklarımdan, gözyaşlarım gözümden düşerek evin yolunu tuttum.

Sefiller gücünü bende sınadı.
Kimi kaçık dedi, kimi bunadı.
Berduş eleştirdi, sarhoş kınadı,
Ağlarsın düştüğüm dilleri bilsen!

Ar ettim sakladım uğraşlarımı.
Haberdar etmedim sırdaşlarımı.
Gizlemek isterken gözyaşlarımı,
Ağlarsın seçtiğim yolları bilsen!

Felsefe böyledir divanelerde,
Teselli aranır bahanelerde,
Bir kadeh mey için meyhanelerde,
Ağlarsın döktüğüm dilleri bilsen!

Ateşe su dedim göz göre göre.
Aklım zavallıydı duyguma göre.
Bahtına şükretti Mecnun bin kere,
Ağlarsın düştüğüm çölleri bilsen!

AŞKIN BEDELİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin