ÖLÜM Kİ AHH!
Alarmın sesi ile gözlerimi açtım. İyi ki sabah evden çıkmadan alarmı bu saate kurmuşum diye düşündüm. Gözlerimi açtığımda saat 10.30 gösteriyordu. Okulda olanlar aklına geldi. Hayır! Aklımı meşgul etmemeliydim. Hemen lavaboya koşup abdest aldım.
Evlendiğim günden itibaren eşime hiç abdestsiz yemek hazırlamamıştım. Yine öyle yaptım. Çayı koyup kahvaltılıkları tek tek yerleştirdim özenle. Sucuklu yumurtayı çok severdi. Keyifle onu da yaptım. Daha sonra kapısına yaklaşarak hafifçe tıklattım. Kalkmış olabilirdi. İçeren inleme sesi duydum. Emen kapıyı açıp içeri girdim.
Korkuyla yanına yaklaşarak, "Faruk! Faruk! Faruk iyi misin neyin var!?" dedim ve yavaşça koluna dokunarak kendine getirmeye çalıştım. Öksürerek zoraki doğruldu. Yüzünde ve sesinde hüznün, acının her rengi belirgindi.
"Ağırlaştım sanırım. Bir kaç lokma bir şeyler yiyip tekrar yatayım kendime gelirim Hilal."
Yaşlar gözümden yağmur gibi dökülüyordu. Hızla mutfağa gittim ve masadaki kahvaltılıkları tepsiye yerleştirip Faruk'un odasına geri döndüm.
Faruk çayından bir yudum aldıktan sonra," Sen neden bu saatte evdesin Hilal? Okulda olman gerekmiyor muydu? " dedi.
"Bugün için izin aldım. Sen şimdi bunları düşünme. Hadi bak sucuklu yumurta yaptım. Sıcacık çay ile iyi olur. Sonra da duş alırsın. Hastaneye gideceğiz."
Sevinmiş olmalıydı izin almama. Yüzünde acı ile birlikte zoraki bir tebessüm belirdi.
"Benim için kendine dikkat et. İyi bak olur mu?" dedi.
Dayanamadım. Yine gözlerim dolmuş, içime tarifi imkansız bir acı oturmuştu.
"Faruk böyle söyleme, iyi olacaksın. Hadi bir şeyler ye. Sonra Hastaneye gideceğiz tamam?"
Elini dudağıma yaklaştırıp "sus" dedi, zoraki tebessüm ederek. Konuşamıyordum. Kelimeler boğazımda düğümlenmişti.
"Rabbim elbet kalbindekini verecektir. Hep yaralı kalacak değil ya?"
"Faruk, ne olur konuşmayalım bunları."
Yine aynı işareti yaparak susturdu. Bir yandan da zorlanarak gözyaşlarımı siliyordu.
"Kişi daima sevdiği ile imtihan olur. Kişiler farklı olsa da aynı imtihanda
buluştuk seninle." diyerek tebessüm etti.
Bu ne demekti şimdi? Yoksa beni seviyor muydu?
"Kime iyilik ettim bilmiyorum, ama Allah senin gibi birini bana eş diye yazdı Hilal. Seninle aynı imtihanı paylaşmak bile yetiyor bana. Acı da gelse yetiyor!.."
Seviyordu. Anlamıştım artık. Bu zamana kadar hiç dile getirmemişti. İyi ama neden şimdi? Neden, neden, neden? Artık gözyaşlarım durmak bilmiyordu. Damla damla ellerine dökülüyordu.
" Faruk.. Yapma her hali güzelim. Adım layık değil gönlünde olmaya. Hem şimdi bunları konuşmayalım. Hastaneye götüreyim seni. Konuşma, yorma kendini kurban olduğum."
Çekmeceyi işaret eden ederek; "Orada senin için yazdığım bir şiir var. Şimdi okur musun?"
Yavaşça çekmeceyi açtım. Siyah pilot kalemle inci gibi döşenmişti. Ağlayarak okumaya başladım.Aşk acıdır dedim.
Zehirdir dedim...
Aynı zamanda panzehir.
Yar'in
Hangi damardan gönlüne yol aldığını bilmediğinden,
Unutmaya dair alınan her karar,
Tıkıyor damarlarını dedim.
"Ben aşık değilim" dediğin an,
Şah damarından vuruyor seni.
"Kendine gel şaşkın" der gibi;
Özlemlerini ve aşık olduğunu hatırlatıyor.
Hasretler gönlünün ucuna saplanıyor.
Ve gönlünü ince ince kanatıp kan-revan oluyor!
İşte o an;
İç kanamadan can veriyorsun dedim.
Azaldıkça azalıyor,
Dibine çöküyorsun aşkın.
Hiç farkında olmadan,
Her şeyde sevgilini görüyor,
Her şeyde onu hatırlatıyor,
Her şey onunla olsun istiyorsun.
Zamanla sana sen'den eser kalmıyor,
Seninle birlikte her şey o oluyor dedim...
Tuhaftır;
Dışarıdan yaşıyor gibi görünse de,
İç aleminde yaşadıkça ölüyorsun!
İçin ağlıyor,
İçin yanıyor, için tükeniyor da;
Her "nasılsın" sorusuna,
"İyiyim" diyecek kadar yalancı oluyorsun!Mutluluğunu alır elinden dedim aşk için.
Gelecek onunla gelmeyeceği için,
Ümitlerini alır ellerinden dedim.
O yoksa neyin tadı var ki?
O yoksa ve gelmeyecekse,
Dün de kalmışsa,
Yarınlara hangi aşka hizmet gözlerini açacaksın?
O yoksa ne kalır ki geriye,
Sen bile yokken sen de?!Heyecanlarını alır gönlünden dedim.
Yanmaktır dedim!
Hasrette ölmektir dedim!
Dağılırsın...
İçin paramparça olur da,
Tek beden olarak görünürsün.
Kıyametler kopar yüreğinde,
Sanki koca kainat içinde yanıyormuş gibi erirsin dedim!
Ölürsün!
Yar kaybından!
Can kaybından!
Kan kaybından!
İçinde yanar...
İçinde yaşar...
İçinde ölürsün onunla!
"Hayır" dediler!
Karşılıklı olunca acı dokunmaz yüreğine.
Karşılıklı olunca demlenir, dinlenir gönlün dediler.
Aşk acı değildir dediler!"Pardon" dedim
Pardon!
Vuslatın tadını hiç almadı benim gönlüm.
Yanımda iken ayrı kaldım ben!
Ben ayrılıktaki vuslatı tattım.
Yandıkça yandı içim de;
Acısına bile dert diyemedim!Şiir bitmişti ama ben de bitmiştim. Benim gözyaşlarım kağıdı, Faruk'un gözyaşları yastığı ıslatmıştı. Başımı kaldırdım.
"O kadar çok muydu Faruk?" dedim.
Başını iki yana sallayarak, fısıltı halinde "O kadardan daha çok Hilal." dedi ve gözleri yavaşça kapandı. Hareket etmiyordu artık.
"Faruk! Faruuukkk!"
Koşarak telefonumu almaya gittim. Gözyaşlarımdan önümü göremiyor etrafa çarpıyordum. Hıçkırıklarımın arasında evin adresini verip ambulansı çağırdım.
Dizlerim artık dayanmıyordu. Allah'ım... Onu koru, ona yardım et. Şafi ismi şerifin hürmetine ona şifa ver. Ona bir şey olursa ben ne yaparım?
Dudaklarımın arasından dualar dökülüyor bir yandan da ağlıyordum. Kısa sürede gelen sağlık görevlileri Faruk'u sedyeye alırken, kendimi bırakmamaya gayret ederek hemen hazırlandım ve yatak odasındaki çekmeceden Faruk'un kimliğini de alarak çantama koydum. Görevlilerin arkasından koşarak aşağıya indim ve ambulansa bindim.
Faruk'a serum takan, nabzını alan, oksijen maskesi takan sağlık görevlilerini korku ve endişeyle izliyordum. Onların çabalarına karşılık Faruk gözlerini açmıyor, yüzüme bakmıyor, konuşmuyordu.
İşte şimdi her şey bitti diye düşündüm. Belki de bilerek söylememişti hastalığını. Üzülmeyeyim diye... Olmadı Faruk dedim içimden.... Olmadı... üzülmek ne kelime... Tükendim!"Gönüldeki yaranın adı sevda ise,
Hiçbir merhem deva değil!
Yar gönülde saplı ise,
Hiçbir uzaklık mesafe değil!
Anlıyorsa dil söylemeden her halin,
Hiçbir kelime israf değil! ""Kaç ayrılıkla daha sınanacaktı bitkin yüreğim.
Daha kaç ölüme şahit olacaktım.
Yoruldum hayat!
Tükendim hayat!"İnsanın omzundaki en ağır yüktü sevdiklerinin hasreti. Önce Yekta'yı...
Sonra anne ve babamı... Daha sonrada eşim Faruk'u. Evet Faruk ölmüştü. Hastaneye gidemeden ruhunu teslim etmişti eli ellerimin arasında. Hastaneye geldiğimizde Doktor 'Her şey için çok geçti, geç kalınmıştı biz hastalığı keşfettiğimizde. Mikrop vücuda yayılmıştı. İlaç tedavisi ile sadece geciktirdik. " dedi.
Faruk'un hastalığını evlenmeden önce bildiğini, bu yüzden hastaneye giderken beni götürmediğini ve tüm varlığını bana neden devrettiğini o gün anladım. Aslında her şeyi başından planlamıştı.
Hastaneye geldiğimizde her şey bitmişti. Kulaklarımda 'Ölüm raporu, ölüm saati.' kelimeleri yankılanıyordu. Yıkılmıştım, her köşede hıçkırıklarım yankılanıyor, başka hiçbir şey duymuyordum. Şimdi hangi yoldan gideyim?! Hangi bir acıyı kaldırayım?! Ayrılıklardan içim üşüyor!
Hastanenin boş koridorları adıyla yankılanıyor ve her haykırışımda suratıma tokat gibi çarpıyordu. Acı üstüne acı veriyordu. Faruk'un ölümü hele ki son sözleri, şiiri, beni mahvetmişti!
Nasıl yandı kim bilir.... Nasıl dayandı... Yüreğimin dayanacak yanı kalmadı. Gözlerimin altı mosmor geçti. Ölüm haberi artık dayanılmaz derecede ruhumu param parça ediyordu. Neden gitti? Kendimi bırakmıştım artık. İçim içime sığmıyordu.
"Faruuuk! Gitmeee... Sende gitme Faruuukkk! Neden söylemedin bana Nedeeennn! Neden sakladın Faruukkk! Bunu bana nasıl yaparsın Faruukkk!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKIN BEDELİ
RomanceAşk illaki bedel ister. Ve payına mutlaka hasret düşer! Kişi sevdiği ile beraberdir.... 😍