''Telefonun çalıyor''
Kahvesini yudumlarken cevapladı Ho Seok ''Yoon Gi'dir kesin. Boşver açma. Zırvalayıp durur o şimdi. Hiç çekemem''
''Ama uzunca çaldı. Önemli olabilir''
Bir yudum daha aldı ''İzin günümdeyim ve kimseyle muhatap olmak istemiyorum''
''Keşke beynin de görüntün kadar güzel olsaydı'' dediğimde ayaklandım ''Telefonunu getiriyorum''
Kahvesinden başka bir şeye dokunmuyordu ''Bakıyorum da böyle şeyler söylerken utanmıyorsun artık. Alıştın bana galiba''
İki adımlık mutfakta tezgaha ulaşmam çok sürmediği gibi telefonu elime almam da uzun sürmedi. Ho Seok'un sabah uyandıktan sonra uğraştığını belli eden telefon biraz sıcaktı. Ocağın başında durduğum zaman zarfında, bana sarılmadan önce tezgaha bırakmış olmalıydı. Elinde tuttuğunu hiç görmemiştim çünkü.
Mutfağa getirdikten sonra tezgaha bıraktığı telefonu elime alıp ekranda yazanı okudum. Saniyeler öncesinde tahminde bulunduğu gibi Yoon Gi değildi. Hatta tam aksine bir kadın ismiydi.
Sordu ''Kimmiş?''
İki tane mor kalbin arasında yazan ismi okudum ''Eun Ji diye biri''
Halen yutmamış olduğu kahvenin boğazına kaçmasına neden olacak kadar çok şaşırdı, aynı zamanda ayağa kalkıp telefonu elimden çekti. Hareketi gerçekten sertti. Arayan kişi her kim ise; Ho Seok için önemli biri olduğu kesindi.
''Bunu açmak zorundayım. Hemen geleceğim. Merak etme, tamam mı?'' diye sorduktan sonra cevap vermeme izin vermeden telefonu açıp ''Eun Ji, iyi misin?''den oluşan kısa bir cümle kurdu.
Konuşurken aynı zamanda çıkış kapısına ilerliyordu ''Gidecek misin?'' içerikli saçmalığın zirvesinde gezinen bir soru yönelttim. Gideceğini belirtmiş olan birine bunu sormak mantıksızdı.
Gümüş ve bakır rengi karışımı büyük giriş kapısını açarken bana cevap verme gereği duymadan hattın diğer ucundaki kızla konuşmaya devam etti ''Evden çıktım, gelmem çok uzun sürmez''
''Kahvaltına dokunmadın bile''
Tuttuğu telefonu göğsüne bastırıp bana döndü Ho Seok ''Hemen geleceğim. Oturup beni bekle'' derken bir yandan ayakkabısını topuk kısmından tutup ayağına geçirmekle meşguldü. Çok geçmeden asansörü bekleme zahmetine girmeyip merdivenlere yöneldi. Gökdelenden farkı olmayan bu binadan aşağı merdivenle inmesi ne kadar mantıklıydı hiç bilmiyordum doğrusu.
''Hava soğuk!'' derken beni duyması için bağırdım. Duymuş olmasına rağmen duymamazlıktan geldi fakat ben yılmadan bağırdım ''Üstüne bir şeyler alsan iyi olur!''
Yangın merdiveninin itilerek açılan kapısını açan Ho Seok, telefonda konuştuğu kişiye ''Seni seviyorum'' dedikten sonra kapıyı ikimiz arasında bırakıp gitti. Nereye gittiği konusunda en ufak bir fikrim bile yoktu.
****
Geri döndüğünde kahvaltıya devam edeceğimiz düşüncesiyle mutfağı öylece bırakıp oturma odasında oturma kararı almıştım. Sinema salonlarındaki beyaz ekranlar kadar büyük olan televizyonda bir şeyler izleyip zaman geçirmek o kadar eğlenceliydi ki yirmi dakika geçtiğini haber sunan adam sayesinde anlamıştım. Ho Seok yirmi dakikadır yoktu ve ben işsizce televizyon izliyordum. Ne denli işsiz olduğumu bir süreliğine reklama giren haber kanalının rengarenk hale bürünmesi sayesinde anladım. İzlediğim kanal daha önce adını duymadığım kanallardan biriydi. Yalnızca ekrana bomboş bakıyordum. Ta ki kapı açılana kadar.
