Yan tarafımdan gelen ''Beyefendi!'' sesini takmayıp elimdeki Ho Seok'a ait olan telefonla uğraşmaya devam ettim.
Fakat ses tekrar etti ''Beyefendi! Burada bulunamazsınız!''
Telefon halen elimdeyken bana seslenen kadına döndüm ''Neden?''
''Bu kata yalnızca hastane çalışanları girebilir''
Telefona döndüm ''Bir hastane çalışanını bekliyorum zaten''
Boyu benden kısa olan kadın kollarını göğsünde birleştirip önüme geçti. Ona bakmamı istiyor gibi bir hali vardı ''İki kat aşağıda bekleme salonumuz var, oraya geçebilirsiniz''
En son model olmasına rağmen camı şimdiden çatlamış telefonu cebime sokarken sohbete devam ettim ''Ama o zaman arkadaşımın çıktığını göremem, onu bekleyeceğimi söylemiştim''
''Telefon ile haberleşin'' derkenki sesine çok bilmişlik hakimdi.
Ses tonunu taklit ettim ''Cebimdeki telefon arkadaşıma ait, kendiminki ise bozuk'' bozuk dememin sebebi yurt dışından geldiğimi anlatıp daha fazla sohbet etmek istemiyor oluşumdandı.
''Arkadaşınızın ismini verin, çıktığı zaman onu bekleme salonuna yönlendireyim''
Israr etmek işe yarayacak gibi değildi bu yüzden duvara yaslanan pozisyonumu bozarak dik konuma geçtim. İlk önce ceketimi düzledim, gümüş ve altın rengi karışımı kol düğmelerimi de düzene soktuktan sonra ellerimi cebime yerleştirdim ve ''Jung Ho Seok'' dedim ''Onu bekliyorum''
''Peki beyefendi'' demeden önce çoktan asansörü işaret etmişti bile ''Aklımda tutacağım. Şimdi lütfen bekleme salonuna gider misiniz?''
Ho Seok'a onu kapıda bekleyeceğime dair söz vermişken bekleme salonuna gidiyor olduğum için istemsizce mutsuzlaştım ''Haber vermeyi unutmayın!''
Benim aksime kadın gayet mutluydu. Asansöre bindiğim için gülüyordu ''Emin olabilirsiniz'' dedi. Hemen ardından asansör kapısı kapandı ve ben 18. katı tuşladıktan sonra telefonu karıştırmaya devam ettim.
Galeriye, notlar bölümüne, rehbere, sosyal medya hesaplarına ve SMS bölümüne bakmıştım. İlgimi çeken herhangi bir şey olmadığından kamerayı açıp fotoğraflar çekilmiş, takım elbiseli halime hayran kalmıştım. Normalde kendini beğenmiş tavırları olan biri değildim fakat takım elbisenin bana yakıştığını inkar edecek değildim. Yana ayırıp jölelediğim saçlarım kalıp görüntüsüne benziyor, giymiş olduğum diğer parçalarla birleşince iş adamını andırıyordum.
Konbinimi beğenmiştim doğrusu. Hatta o kadar beğenmiştim ki telefon bana ait olmamasına rağmen çektiğim fotoğraflardan birini kilit ekranı, diğerini ise ana sayfa ekranı yapmıştım. Bunu yaparken Ho Seok'un ne diyeceğini düşünmemiş, yalnızca canım nasıl istiyorsa öyle davranmıştım. Tıpkı dakikalarca ısrar etmesine rağmen hastaneye onunla birlikte gelmeyi isteyişim gibi...
Nihayet asansörün kapısı açılıp 'bekleme salonu' yazan tabelanın önüne geldiğimde uzun zamandır elimde tuttuğum telefonu takım elbisemin ceket kısmının oldukça geniş olan cebine atıverdim. Telefon kendi yolunu bulurken ise bekleme salonuna girdim.
İçeride fazla eşya yoktu. Birbirinden oldukça uyumsuz renklere sahip birkaç üçlü koltuk, duvarları süsleyen anlamsız tablolar, pencerenin hemen önündeki boyum kadar kaktüs ve içeceklerin olduğu soğutucunun dışında içeride sadece bir kişi vardı. Kalabalık olmasını bekliyordum doğrusu. Tek bir kişi görünce şaşırıp onu izlemeye dalmıştım.
Benim aksime oldukça spor giyinimli oğlan soğutucudan aldığı kolayı yudumlarken pencerenin karşısındaki koltuğa oturmuş, dışarıyı seyrediyordu. Sırtı kapıya dönük olduğundan sadece saçlarını görüyor olsam bile içeri girdiğimi duyunca ayaklanmıştı nedenini bilmediğim bir şekilde.
![](https://img.wattpad.com/cover/133969627-288-k767409.jpg)