*Sonsuza Kadar Beklerim Seni*

612 57 52
                                    

Ben ''Hyung, acıtıyorsun'' dediğimde yumuşakça ''Sus'' dedi Ho Seok.  

''Neden koltuğu açmadık ki? Sığmıyoruz işte''

''Konsantre olamıyorum, sus!'' dediğindeki sesi, bir öncekine göre daha yüksekti.

Ofladım ''Kollarını gevşet, sıkıştım'' rica etme eki kullanmamama rağmen sesimdeki yumuşaklık dengeleyici bir unsurdu.

Gözlerini odakladığı noktadan bir saniye bile ayırmadı ''Yapamam''

''Nefes alamıyorum!'' 

Bu sefer ''Yeter!'' derken bağırdı ''Öldüm senin yüzünden!'' 

''Ben mi dedim sana beni kucağına al diye?''

Tuttuğu oyun konsolunu bir köşeye fırlatırken ''Kediler sahiplerinin kucağında olmak zorundadır, Ji Min'' derken bir yandan yattığı yerden doğruldu. 

Yaklaşık yirmi dakikadır oturma odasındaki koltukta uzanıyorduk. Televizyona bağlı olan oyun konsolu sayesinde oyun oynayan Ho Seok beni yanına çağırmış, hiçbir şey söylemeden yanına yatmamı işaret etmiş, ben ise sorgusuzca kabul etmiştim. 

Teknoloji söz konusu olunca gerçekten garipleşiyordu. Gözlerini ayıramadığı telefonu, oyun konsolu, neredeyse duvar kadar olan televizyon ve koliler dolusu oyun CD'si bunu kanıtlar nitelikteydi. 

Yana doğru açtığı kolu sayesinde koltuğa sığsam bile koltuk ikimiz için oldukça küçüktü. Yere düşme tehlikesi yaşadığımdan dolayı Ho Seok'un çıplak göğsüne sokulmuş hatta daha çok, göğsünün üstüne yayılmıştım. Kendime doğru çekip kırdığım bacaklarım Ho Seok'un bacaklarının arasında, kollarım çıplak göğsüne sarılır durumda ve başım omzundaydı. Düşmeme engel olan tek şey ise başımın altından itibaren tüm sırtımı saran koluydu. Kolu hem beni koruyor hem de oyun konsolunu tutmasını sağlıyordu. 

''Kedin acıktı ama sen halen oyun oynuyorsun'' dediğimde bana bakmasını sağladım. 

Sinirlenip yattığı yerden kalktığı için ikimiz birden oturur duruma gelmiştik. Fakat aramızdaki mesafe yok denecek kadar azdı. 

''Ne çok yemek yedin!'' derken hafifçe bağırdı ''Bir beni yemediğin kaldı!'' halen oyunu kaybettiği için sinirli olmalıydı. 

''İstemiyorsan gideyim. Evinde kalmamı isteyen sensin'' 

Gülümsedi ''Gitme'' 

''Bunu söylerken çok çekici oluyorsun'' dediğimde neden bu kadar rahat olduğum konusunda fikrim yoktu. 

Bağdaş kurar duruma gelmeden önce ellerini oturduğumuz koltuğa koyup destek alarak kalçasını kaydırdı ve bana iyice yaklaştı ''Gitme'' dedikten sonra üç kez daha tekrar etti ''Gitme, gitme, gitme''

Neredeyse içime düşecek kadar yakın olduğundan dolayı elimi alnına koyup daha fazla yaklaşmasını engelledim ''Ne bu samimiyet? Gel içime düş istersen'' 

Elim alnına bastırdığı ve bu durum başının öne eğilmesine neden olduğu için bakışları değişikti. Normalde dümdüz bakması gerekirken kaşlarının altından bakıyordu. Bir miktar ürkmüştüm doğrusu. 

''Ne çok konuştun'' dedi ''Kediler konuşamaz sanıyordum'' 

''Ben de sahipler kedilerini besler sanıyordum ama sen ya oyun oynuyorsun ya da telefonunla uğraşıyorsun'' 

Omuz silkmesi başını kurtarması için yeterli değildi ''O kadar çok uğraşmıyorum, abartma''

Avcumun içinde olan alnını itip dengesini kaybetmesini ve geriye düşmesini sağladım ''Yok artık!'' derken ise ayağa kalktım ''Gün içinde toplam 10 saat falan bakıyorsundur telefonuna. Kiminle konuşuyorsun?''

Lost | jihope ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin