*Hoşgeldin Irene*

488 46 31
                                    

Uyuyor gibi duruyor olmama rağmen dalgın durumdaydım ve üstüme serilen battaniye tarzı örtüyü hissettiğimde gözle görünmeyecek derecede kıpırdandım. Saat gecenin bilmem kaçıydı ve bu nedenle havaya soğukluk hakimdi. Ho Seok'a ait olan kızıl renkli bir hırka giyiyor olmama rağmen üşüyordum. Zaten giydiğim çoğu şey Ho Seok'a aitti. En kısa zamanda alış veriş yapsam iyi olacaktı. Giydiğim kıyafetler bana hem uzun hem de bol geliyordu. Ayrıca sonsuza kadar onun dolabından giyinemezdim. 

Yavaştan kış ayına giriyorduk, mevsim geçişi kendini en iyi şekilde belli ediyordu. Zaman çabucak geçmişti doğrusu. Buraya geldiğimde sonbaharın ilk günleriydi. Şimdi ise neredeyse aralık ayına giriyorduk. 

Kıpırdanmaya devam edecektim ki yanağıma konan öpücük yüzünden durdum. Beni kimin öptüğü oldukça açıktı. Uyanık olduğumu bilmemesi adına gülümsememeye çalıştım ve battaniyeyi boğazıma kadar çekmesine izin verdim. Eğer uyanık olduğumu anlarsa iş yaptırırdı ve bu, isteyeceğim son şey olurdu. Eşyaları paketlerken olsun, Ho Seok'un dırdırını dinlerken olsun, kamyonu ayarlayana dek olsun yorulmuştum açıkçası. Ayrıca neredeyse güneş doğmak üzereydi ve yaklaşık bir gündür uyumuyordum. 

Toplayabildiğimiz kadar eşyayı kolilere koymuş -çoğu işi Ho Seok yapmıştı- hemen ardından ise taşıması için kamyon çağırmıştık. Gecenin bir yarısı olmasına rağmen iki katı para teklif ettiğimizden dolayı gelmeyi kabul eden kamyon şoförü, eşyaları aşağı indirmemize bile yardım etmişti. İşin komik olan tarafı şoför kızdı fakat buna rağmen iki koliyi üst üste taşıyabiliyordu. Onlarca kez ısrar etmeme rağmen taşımıştı kolileri. 

Gerekli olan eşyaların tümünü aşağı indirip kamyona yüklediğimizde ise ben arka tarafa geçip uyumak istediğimi söylemiştim. Şoför kısmında Ahn Hani, yanında ise yardımcısı olan Park Jeong Hwa oturuyordu çünkü. Kısaca oturacak başka yer yoktu yani Ho Seok ve ben arka tarafta, üstü açık olan kısımda oturmak zorundaydık. 

Neden sonra tam uyuyacakken tanıdık bir sesin ''Hyung!'' diyerek koştuğunu duydum. Koştuğunu sesinin kesik kesik olmasından ve giderek yaklaşmasından anlamıştım elbette. 

Ho Seok ''Efendim Jung Kook'' diye yanıtladığında gelen kişinin Jung Kook olduğunu anladım ''Ne yapıyorsun bu saatte, burada?'' 

Jung Kook sordu ''Asıl sen ne yapıyorsun? Neden eşyalarınız kamyonun içinde?'' 

''Uzun hikaye'' geçiştirmişti Ho Seok. Konuşacak enerjisi yoktu. 

İstediği cevabı alamayan Jung Kook bana doğru koşmaya başlarken ''Ji Min!'' diye bağırdığında Ho Seok daha alçak sesle bağırdı ''Uyuyor! Uyandırma!'' 

Fakat Jung Kook onu dinlemeden beni sarstı ''Neler oluyor?'' omzumu dürtüyordu. 

Battaniyeme sarılıp yarı açık gözlerle ''Taşınıyoruz'' dedim. Sanki o, bunu anlamamıştı. 

Alaycı bir tavırla gülüp ''Ciddi misin?'' diye sordu, aynı zamanda kamyonun içindeki eşyalara bakıyordu ''Nereden çıktı bu fikir birden bire?'' 

''Ablan yüzünden'' konuşurken bir yandan gözlerimi ovuşturuyordum ''Sevgili olduğumuzu öğrendi ve bina kuralları gereğince taşınmamız gerektiğini söyledi'' 

Jung Kook saçlarını çekiştiriyordu ''Kafayı yiyeceğim şimdi'' anlamsızca bir o yana bir bu yana yürüyordu ''Nasıl öğrendi ki?'' 

Ho Seok, Hani ile olan konuşmasını kesip yanımıza geldi ve gülmeyle karışık ''Boşver'' dediğinde Jung Kook'un yüzüne yayılan gülümseme anladığının apaçık bir göstergesiydi ''Sesimize falan mı uyandın?'' 

Lost | jihope ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin