"Şimdi, söyle bakalım Blanie, fotoğraf kelimesinin kökeni nerden gelir ve anlamı nedir?"
Elimde tuttuğum kalemle kafamı kaşıyarak "Şeyden gelir şey demektir," diye gözlerimi sola kaydırdım. Daha az önce anladım demiştim ama beş dakika bile geçmeden hemen unutmuştum.
Tae, elindeki kitabı masaya koyarak tek kaşını kaldırdı. "Neyden gelir? Ne demektir?" Sorgulayıcı bakışları altında yerimde bir ireli bir geri giderken Tae hafifçe kafama vurarak "Az önce anladım demedin mi kız sen?" diye bir kez daha kafama vurunca elimi kafama koyarak ovalamaya başladım.
Ağlamaklı sesimle "Ama Taeshi, isteyerek olmadı ki," diye dudağımı büzünce gözlerini devirerek "Bir de isteyerek yap." dedi geriye yaslanarak. "Balık hafızalı mısın sen? Nasıl şimdi söylediğimi hemen unutursun?"
Oflayarak kafamı koluma yasladım. Tarihten nefret ediyordum. "Ya anlamıyorum işte ne yapayım? Sevmiyorum dersi. Hem demiyorlar mı ölünün arkasından konuşmazlar diye. Biz niye ölmüşlerin arkasından bu kadar çok konuşuyoruz ki?"
Tae ağzını açmış hayretler içinde yüzüme bakarken, masanın başında oturan Jimin'se yüzünü ekşiterek elindeki telefona geri döndü. Yaptığım espiri herkesin modunu bir anda sıfıra düşürürken, bir tek Jin elini dizine vura vura kahkahalarla gülmeye başlamıştı. Ben de kahkaha atan Jin'den destek alarak oturduğum yerden kalkıp elimi beşlik çakması için ona uzattım. Jin anında elime beşlik çakıp "Ya harikaydı bu. Senin böyle yeteneklerin olduğunu bilmiyordum," dedi gözünün yaşını silerek. Yüzümdeki kocaman gülümsemeyle "Ya, gerçekten mi? Bir tane daha yapayım mı?" diye sorunca anında kafasını sallayarak "Yap, yap," dedi yerde duran Jimin'in plates topunu kucağına alıp kanepeye oturdu.
Jin, gözlerini yüzüme dikip merakla espirimi beklerken, saçlarımı geriye atarak boğazımı temizledim. "Bill Gates neden hasta olmuş?"
Jin, biraz düşündükten sonra "Neden?" diye sorunca, "Windows açık kalmış da ondan," diyince kapıdan yeni içeri giren Jungkook ağzındaki suyu yere püskürterek "Aman tanrım," dedi feryat eder gibi. Tae tarih kitabıyla kafasına kafasına vururken, Jimin en son yaptığım espiriden sonra dayanamamış salonu terketmişti. Ne var yani? Gül gibi espiriydi işte.
Jin gülmekten en son kanepeden düştükten sonra "K-karnım... karnım patlayacak gülmekten. Tae çok komik değil mi?" diye sordu gülmekten kesilen nefesini düzene sokmaya çalışırken. Beklentiyle Tae'nin yüzüne bakarken, o kafasına vurduğu kitabı masaya atarak "Ya, gül gül öldüm. Bak zayıfladım resmen iki dakikada," diyince yüzüme ekşiterek "Sen ne anlarsın espiriden." dedim gözlerimi devirerek.
Jin yerden kalkarak elindeki plates topunu Tae'nin kafasına atarak "Sana soranda kabahat zaten. Ama sen de haklısın. Bu hayatta tarih dışında iyi olduğu bir şey olmayan kişi için böyle bir espiriyi anlamasını düşünmek benim suçumdu. Özür dilerim, kardeşim. Benim hatamdı." diyerek salondan çıktı.
Gülmemek için dudaklarımı birbirine sıkmış Tae'nin yüzüne bakarken, o Jin'in arkasından homurdandıktan sonra hızla yüzünü bana çevirerek "Git odadan test kitabını getir. Test yapacağız," diyince kafamı sallayarak arkamı döndüm. "Ve sakın güleyim deme. Ölürsün."
Kafamı hızla sallayıp sıkıca yumduğum dudaklarımı sanki mümkünmüş gibi biraz daha sıktım. Çaktırmasada baya bozulmuştu ve sinirini benden çıkaracaktı. Tam salondan çıkıyordum ki "Kitabın nerede olduğunu biliyor musun?" diye sorunca yüzümdeki şirin olduğunu düşündüğüm gülümsemeyle arkamı dönerek "Hayır," dedim ve elimle kalp işareti yaptım. Zor zamanların yardımcısıdır elle yapılan kalp. Sakın unutmayın.
Tae gözlerini devirerek "Yoon Gi hyungun odasında. Al ve çabuk gel," diye terslercesine konuşunca elimi indirerek "İyi," dedim ve hızlıca salondan çıktım. Uyuz! Sanki ben bir şey yapmıştım. Aslında dolaylı yoldan benim de suçumdu ama olsun. Bana niye patlıyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessizliğin Melodisi
FanfictionDüşmekten korkan birinin bir anda düşmek için uçuruma yaklaşması ne kadar doğru olabilirdi ki? Hayatın oyununu kendi aleyhine çevirecek kadar zeki birisi aşık olduğunda ne kadar aptal olacağını kendi gözleriyle görmüş ve bu yüzden kendine bir söz da...