Kore'ye gelmeden önce garip karşılayabileceğim şeyler hakkında biraz bilgi topladığım doğrudur. Sonuçta kültür farkı var ve onları gördüğümde aşırı tepki vermemek için önceden bilgili olmak daha mantıklı diyerek bir kaç günüm sabahtan akşama kadar bilgisayar başında geçmişti.
Ama hiçbir sayfa Kore'nin şakalarının bu kadar kötü olduğunu yazmamıştı. Yarım saattir unni yüzünden izlediğim eğlence programı, çin işkencesinden daha beterdi. Kim, kadın elbisesi giyinip erkeklere göz kırpan birinin, daha sonra arabayla sürüklenmesine kahkaha atabilirdi ki? Yani maksat neydi ki? Ama unni birazdan kalp krizi geçirecek şiddetinde kahkahalarıyla tüm duygularımı buzdolabı gibi soğutmuştu. Tepkisizce televizyonun ekranına bakarken, unni dizlerinin üzerinde tuttuğu yastığa pat pat vurarak gözlerindeki yaşı siliyordu. Gerçekten mi unni?
"Ay, gülmekten çişim geldi. Biraz daha gülersem altıma kaçıracağım galiba."
Yüzümü buruşturarak ağlamaklı sesimle "Yaa, sen unnisin. Bu ne biçim konuşma şeklidir? Hiç yaşına yakışıyor mu?" diye sordum kafamı sallayarak yüzümü tekrar televizyona çevirdim. Örnek olacak bana bir de. Annem uçağa binene kadar Sun Yeon'un dediklerine sakın karşı gelme. Onu hep örnek al demeyi ihmal etmemişti. Unnin az önce söylediklerini duysa yine onu örnek almamı ister mi acaba?
Bir anda yüzüme yediğim yastıkla buruşturduğum yüzüm düz bir ifade almıştı. "Ben senin unninim. Sana benimle düzgün konuş demedim mi?"
"İşte ben de onu diyorum. Unniysen bana örnek olmalısın. Az önce söylediklerini biri duysa seni şiddetle kınar. Buna emin olabilirsin."
Yediğim ikinci yastıkla yerimde tepinerek "Yaa," diye bağırınca, "Çok konuşma da kalk ocağın üzerindeki yemeği çocuklara götür." dedi eliyle yastıkları göstererek.
Sinirle kaşlarımı çatarak "Deminden beri açlıktan ölüyorum diyorum, bana bir ekmek arası bile yapmadın, elalemin çocuğuna tencereyle yemek mi yaptın?" sorumla birlikte yüzünü televizyondan çekerek gözlerini devirdi. "İlk önce, benden yemek mi istedin sen?"
"İlla söyle..."
"Sözümü kesme. ikincisi o elalem dediğin çocuklar benim kardeşim gibi. Hatta direk kardeşlerim. Ve senin de arkadaşların. Yanlış mıyım?"
"Doğru, arkadaşla..."
"O yüzden kalk o yemeği çocuklara götür."
Oflayarak ayağa kalkıp mutfağa doğru yürürken unninin "Gitmeden önce üzerini değişseydin bari." demesiyle kafamı sallayarak "Düğüne gitmiyorum. Karşı komşuya geçiyorum." dedim esneyerek. Yine uykusuz geçen bir gündü benim için.
Tencereyi elime almadan önce bir bardak su doldurup içdikten sonra bardağı lavaboya koydum. Unni yıkardı sonra. Tencerenin iki yanından tutarak elime alıyordum ki sıcaklığı yüzünden bağırarak geri çekildim.
"Yandım, yandım. Kahretmesin."
Suyu açıp elimi suya tutarken unni "Yemeğin altı yanıyor hala. Sıcaktır, eline dikkat et." diyince yerimde tepinerek dolaba tekme attım. Çocukları seviyordum ama onların karnı doyucak diye çektiğim şu eziyetin sorumlusu kim olucaktı?
Hızla suyu kapatarak pijamamın kollarını ellerime kadar çektim. Evet. sıcak hava da bile uzun kollu giyiniyordum. Kanım az ne yapabilirim? Üşüyorum sonuçta.
Tencereyi tutabileceğimden emin olduktan sonra elime alarak yavaş adımlarla mutfaktan çıktım. Sakar bir insana ağzına kadar dolu sıcak bir yemek verilir miydi? Gözlerimi devirerek kapıya geldiğimde tencereyi portmantoya koyarak kapıyı açtım. Tekrar tencereyi elime alarak kapıyı açık bırakarak evden çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessizliğin Melodisi
FanficDüşmekten korkan birinin bir anda düşmek için uçuruma yaklaşması ne kadar doğru olabilirdi ki? Hayatın oyununu kendi aleyhine çevirecek kadar zeki birisi aşık olduğunda ne kadar aptal olacağını kendi gözleriyle görmüş ve bu yüzden kendine bir söz da...