"Garip adam"-Bölüm8

86 24 6
                                    

"Daha çok anlat" dedim.

"Hoşuna gidiyor mu?"

"Çok. Elimden gelse seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum."

"Bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz?"
"Gider gibi yaparız."

Jose Mauro de Vasconcelos - Şeker Portakalı

Dünden beri takılı kaldığım bu satırlar her okuduğumda gözümünün önüne birini getiriyordu. Neden bu bir kaç satırda onu görüyordum bilmiyorum ama her gözümün önüne gelişi yüzümde ufacık bir gülümsemenin oluşmasına sebep oluyordu.

En garip tepkiyi verense kalbimdi. Gözlerimin önündeki görüntüsü kalbimin ritmini azcık, çok azcık bozarak düşüncelerimi karmaşık hale getiriyordu. Sanki yıllardır okunmayı bekleyip ama kapağı yüzünden bir kenara atılan kitabın, günün birinde birisi tarafından farkedilip tozlu raflardan çıkarılmış gibi hissediyordu kalbim. Hiçbir zaman okunmayan kitabın ilk defa birisi tarafından okunacağını bildiği için yaşadığı, daha önce hiç bilmediyi garip duyguları yaşıyordum. Ne garip. Çok garip. Çok güzel...

Derin bir nefes alarak elimdeki kitabı kapatarak ayağa kalktım. Sınıfta bir kaç kişi ve dosyalarını toplayan edebiyyat öğretmenimiz Dong Hyun öğretmen dışında kimse yoktu. Yanıma bıraktığım çantamı omzuma asarak yavaş adımlarla yürürken bir anda öğretmenin ismimi seslenmesiyle ani haraketle geri döndüğüm için boynumu incitmiştim. Yüzümü buruşturup elimi boynuma koyup sıkarak "Efendim, öğretmenim?" dediğimda hafif bir şekilde kıkırdayarak "Sakarlığın yüzünden bir gün üniversiteyi yıkacaksın diye korkuyorum." dedi burnunu kaşıyarak. Canım yansa da söyledikleri istemeden de olsa güldürmüştü beni. Biraz daha çabalarsam üniversiteyi değil de kendimi imha edeceğimden çok korkuyordum.

Kafamı sallayarak "O zamana kadar kendime bir şey yapmazsam neden olmasın," dedim ağrıyan boynumu sağa sola oynatarak. Ahh, küçük bir dönüşe göre fazla acıyordu. Aferin sana Blanie.

Dong Hyun öğretmen kahkaha atarak "Kendini yaralamanı istemem. Bu kadar başarılı bir öğrenci her zaman karşıma çıkmıyor sonuçta." dedi göz kırparak. İltifatıyla yanaklarım kızarırken "Ah, şey, teşekkür ederim öğretmenim," dedim boğazımı temizleyerek. Keşke bu söylediklerini 'gel bu Kore sevdasından vazgeç, sen oralarda yapamazsın' diyen annem de duymuş olsaydı. Keşke öğretmenin sesini telefona kaydetseydim. Acaba kaydı açıp bir kere daha beni över misiniz diye sorsam ayıp olur mu ki?

"Bana teşekkür etme. Sadece senden beklentilerim çok yüksek. Beklentilerimi göz ardı edip beni hayal kırıklığına uğratma yeter."

"Beklentileriniz neler bilmiyorum ama çok çalışıp notlarımı hep yüksek tutacağım."

Dong Hyun öğretmen kafasını sallayarak "Yapsan iyi edersin. Her neyse, seni başka bir şey için durdurmuştum," dediğinde bir kaç adım daha yakınına gelerek "Buyrun, öğretmenim," dedim merakla.

"Seni sevdiğim bir öğrenciyle proje hazırlaman için eşleştirdim," dediğinde şaşkınlıkla "Ne?" diye sordum yüksek sesle. Bir an kendime gelerek "Özür dilerim," dedim hafif bir şekilde eğilerek. Kore ve onun saygı kültürü.

"Sadece durduk yere neden böyle bir şey yaptınız? Sonuçta Üniversitelerin açıldığı bir ay bile olmadı. Bunun için çok erken değil mi?" Lütfen erken de ve beni bu projeden azad et.

Kafasını sallayarak "Evet, erken," dediğinde içimden bir umut yoksa demiştim ki "Ama bu projeni yapmana engel değil." dediğinde o umutun kafasına kafasına  vurarak kenara kışkışladım. Zaten benim neyime umut etmek.

Sessizliğin MelodisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin