Cebimden çıkardığım telefonumu açarak rehbere girdim ve Esin'i bularak yeşil tuşa bastım. Çalıyordu ama Esin'in ayılıp ayılmadığı konusunda bir fikrim olmadığı için telefonuma cevap vereceğini pek sanmıyordum. Biraz bekledikten sonra tekrar aradım ve telefonu üçüncü çalışta açtı.
"Alo buyrun benim?"
"Esin canım benim tam olarak ayıldın mı?"
"İki fincan kahve içip buz gibi suyun altına girdim Birçe, bırak da ayılayım"
"Anladım. Esin saat geç oldu ben de Aslıyı yarın alırım dedim. Beni sabaha kadar idare edebilir misin?"
"İdare edemem Birçe idare edemem"
"Esin sen ayıldığına emin misin?"
"Of şaka yaptım be. Sabah ne olduğunu anlatacaksan idare edebilirim canım" şu an ne olduğunu sormayacağını biliyordum çünkü o kadar meraklı biri değildir benim çileğim. Ama Aslı ve Sude'nin yanında kala kala hafif merak tozları serpişmiş o tatlı , o güzel, o sevimli...
Eee açıkcası merak tozu nereye serpilir bilemedim. Esin ile konuşmamı bitirdiğimde telefonu kapattım ve cebime geri koydum. Aras'a baktığımda yerde oturmuş gecenin karanlığına bürünen denizi izliyordu. Yanına doğru yaklaştım ve bende sahilin yumuşak kumlarına oturdum. Hiç bir şey konuşmadan denizin dalgalarının verdiği huzur dolu sesleri dinledik. Daha sonra bileğimde hissettiğim eli ile başımı ona doğru döndürdüm. Kendini sakince kuma serdiğinde bende tam yanına uzandım. Gökyüzündeki yıldızları izlerken merak ettiğim bir kaç şeyi sordum ona belki çocukça belki ergence umursamadan sordum
"En sevdiğin renk ne?"
"Mavinin her tonu" dudağım hafifçe kıvrıldı küçük bir gülümsemeye yer vermek için.
"Sizi gerçekten çok merak ediyorum"
"Siz demene gerek yok adımla hitap et" sırıtarak cevap verdim
"Siz derken Uzay,Çınar,Emir ve senden bahsediyordum. Nasıl tanıştığınızı falan merak ediyorum" o da küçük bir gülücük bahşederek devam etti
"Anladım. Biz çocukluktan beri arkadaşız. Sadece arkadaş değil öz kardeş gibiyiz"
"Peki evlerinize gidince birbirinizi özlemiyor musunuz? Ben bizimkilerden bir saat ayrı kalırsam özlerim. Şükür aynı evde kalıyoruz"
"Bunun için bir çözüm bulduk zaten ayrı eve çıkacağız. Çarşamba günü eşyaları yerleştirmeye gideceğiz"
"Ne güzel. Şey Aras ben bir şey soracağım sana"
"Sor"
"Sen yarın gene soğuk kanlı, vurdumduymaz Aras Özmen olacaksın değil mi yani bu ilk ve son samimiyetimiz mi?" yüzünün asıldığını fark ettiğimde keşke sormasaydım kafasına girdim bir an. Bir süre sustuktan sonra cevap verdi
"Evet bu geceden sonra samimi olmayacağız o yüzden tadını çıkar" gözlerimi kırpıştırarak karşılık verdim ve yıldızların gökyüzüne kattığı nostajik havayı izlemeye başladım. Dakikalar sonra uykusuzluğun verdiği halsizlik ve deniz kenarında, gökyüzünün altında olmanın verdiği huzur ile uykunun kucağına attım kendimi.
***
Aslı hastaneden çıkalı bir kaç gün oldu. Okuldan, son iki dersimiz boş olduğu için erken çıkmıştık ve evet Aslı bir ay alçıya mahkum kalacaktı. Şu an yataklarımızda oturmuş sahildeki geceyi konuşuyorduk. Aslı bana her ayrıntısını defalarca anlattırmış üzerine hepsi beraber o mükemmel filozofça yorumlarını yapmışlardı. Esin ne kadar arkadaşça olduğunu savunsa da Aslı ve Sude bir o kadar romantik olduğunu savunuyordu. Aslı bu tarz konularda tam bir bilge olduğu için şu an onun düşüncesine göre hareket ediyordum. Peki ya Aras yanlış anlamışsa? Sahilde bu son samimi anımız dediği için o geceden sonra hiç konuşmamıştık onunla. Hep soğuk davranıyor diğer kızlar ile takılıyordu. Zaten beni ilgilendirmediğini biliyorum ama yani genede yaşanmışlık var nankör hödük.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKYÜZÜM
Teen FictionZira sen benim gökyüzümdeki tek bulutsun... Insanlar değişir mi ? Geçmiş zamanlarda yaşadıkları travmaları atlatıp yeni bir hayata başlayabilirler mi ? Bir kişide kaybettikleri güveni yeni bir kişide sonsuza dek saklayabilirler mi? Neden olmasın ki...