Bölüm 21

114 10 3
                                    

Bella,
bugün ne öğrendim biliyor musun? Senin on yedi aylık bir bebeğinin olduğunu. Mary'e kızma, anlatması için onu ben zorladım. Benden bir şeyler sakladığını tahmin edebiliyordum, ama bir bebeğinin olduğunu? Aklımın ucundan geçmezdi. Isabella, bana bunu nasıl yaparsın? Hatalarım telafi edilemeyecek kadar büyük, beni bir daha görmek istemediğini çok iyi biliyorum. Ama kızımı benden saklayamazsın. Onu görmek istiyorum Bella. Kime daha çok benziyor? Sana mı, bana mı? Adını ne koydun? Linda olmasını hayal ederdik hep. Kızımın ismi Linda mı? Lütfen Bella, kızımızı göster. 


Dave

Gözlerimden istemsizce akan yaşlar kağıdı ıslatmış, görüş alanımı bulanıklaştırmıştı. Okuduğum her cümleye dudaklarımdan kaçan hıçkırıklar eşlik etti. İçimde kavrulmaya başlayan öfke ve üzüntüyle elime rastgele başka bir mektup aldım. 

22 Ekim 1996 

Bella,
bana cevap vermeyeceğini kabullendim. Mary'den defalarca adresini istesem de ağzını açmıyor. Seni anlıyorum. Benimle konuşmak istememene de saygı duyarım. Fakat kızımı saklama benden. Üniversiteye devam ediyorum. Hayatımı düzene sokacağım. Kızım için. Onu bir gün göreceğime inanıyorum ve kalbim durana kadar da inanmaktan vazgeçmeyeceğim. Kızımı bulacağım Bella, istesen de istemesen de. 

Dave


Hıçkırıklarım dinmiyor, nefes almamı zorluyordu. Daha fazla okuyamayacaktım. Gücüm kalmamıştı. Okuduğum iki mektup yılların acısını şiddetle geri getirdi. Acım ikiye katlandı. Başım dönüyordu yanaklarımdan şelale akarken. Kollarımı bacaklarıma dolayarak başımı dizime yasladım. Odanın sessizliğini inlemelerim bozuyordu. Hıçkırıklarım duvarlarda yankılandı. Yıllarca bir yalanla beslenmiştim. Bizi terk ettiğini düşündüğüm, fakat gerçekte bana usanmadan ulaşmaya çalışan babamın varlığından habersizce büyüdüm. Dünyaya gelmemde büyük payı olan adamın ismini şu ana kadar duymamıştım bile. Annem lanetliymiş gibi ondan hiç bahsetmedi. Sadece ben doğmadan önce bizi bıraktığını ve beni asla görmek istemeyeceğini biliyordum. Ama hepsi bir yalandan ibaretmiş. Babam beni aramaktan vazgeçmemiş. Saklanan anneme rağmen inanmaya devam etmiş. "Kalbim durana kadar da inanmaktan vazgeçmeyeceğim" demiş yıllar önce. Hâlâ beni göreceği günü bekliyor muydu? Ya içindeki umut kırıntıları yıllar geçtikçe azalıp yok olduysa? Ya sokakta karşılaşmama rağmen yüzünü görmediğim için tanıyamadığım biriyse? Zihnimde cevabını öğrenmek için can attığım binbir soru yankılanmaya başladı. Şu an ne yapıyordu? Bensiz, yeni bir aile kurmuş muydu? Tanımak istiyordum bu yabancıyı. 


Sorularımı cevaplayabilecek tek bir kişi vardı: Annem. Elimin tersiyle ıslak yanaklarımı kurulayarak ayaklandım ve hızlı adımlarla tavan arasını terk ettim. Nereye gittiğimi görmesem de ayaklarımın beni nereye götürdüğünü çok iyi biliyordum. Merdivenleri ikişer ikişer indikten sonra kapıya vurma zahmetine girmeden annemin odasına daldım. Ancak sessizlikle karşılandım. Kimse yoktu. Benzin dökülmüş gibi öfkem alevlenmeye başlamıştı. Onca zaman hep anneme acımıştım. Beni tek başına, kendi ayakları üzerinde durarak büyüttüğü için onu örnek almıştım. Oysa gülen yüzünün altında usta bir yalancı yatıyormuş. 

Koşar adımlarla girişte bıraktığım çantama ulaştığımda telefonumu elime aldım. Derhal gerçekleri öğrenmem, sorularıma cevap almam gerekiyordu. 

Ne zaman geliyorsun? 

Anneme mesaj attıktan on dakika sonra telefonum aldığım cevapla titredi. 

Yoldayım, birazdan gelirim. x Sorun mu var? 

Cevap yazmak yerine telefonumu sinirle oturduğum mutfaktaki masanın üzerine fırlattım. İçimden annemi arayıp, "Sorun sensin!" diye haykırmak geçiyordu. Ancak sabırlı olacaktım. Birazdan gömülen gerçekler toprağın altından çıkacaktı. Kaç dakika geçmişti bilmiyorum, ancak kapının açıldığını duyduğum an masanın üstüne yasladığım başımı hışımla kaldırdım. 

"Linda, ben geldim!" İsmimi söylediğinde kalbimde bir acı hissettim. Linda olmasını hayal ederdik hep. 

"Mutfaktayım." diye seslendim duygusuzca. 

Dudaklarında bir gülümsemeyle mutfağa girdiğinde, "Günaydın tatlım." dedi ancak göz göze geldiğimiz an yüzündeki tebessüm söndü. Ağlamaktan şişen ve kızaran gözlerimi görmüş olsa gerek. 

Telaşla yanıma ulaştığında elini yanağıma dokunmak üzere kaldırdı, fakat izin vermeden geri çekildim. "Tatlım, neyin var?" 

Nasıl bir şey olmamış gibi davranabiliyordu? Nasıl, bana yalan söylediğini bile bile gözlerimin içine rahatlıkla bakabiliyordu? 

"Otur." dedim yüzüne bakmadan. Robotu andıran duygusuz sesimi duyduğunda tereddüt etti, ancak sabrımı zorlamadan karşıma oturdu. Hastanede giydiği beyaz kıyafetler üzerindeyken bir melek gibi görünüyordu. Hep de bir melek olduğunu düşünmüştüm. Nasıl da yanılmışım. Karşımdaki kadını hiç tanıyamamışım. 

"Linda, beni korkutuyorsun." derken sesi titredi. 

"Dave hakkında konuşmaya ne dersin? Biraz ondan bahsetsene." dedim yüz ifademi değiştirmeden. Doğruyu söylemek gerekirse ben de kendimden ve bu öfkeyle yapabileceklerimden korkuyordum. Sözlerimle odanın sıcaklığı eksiye düşmüştü; tenimi bir kat buz kaplıyordu adeta. 

Annemin yüzü de taş kesilmişti, yüz hatlarını hareket ettiremiyordu. Kalbinin delicesine attığına emindim. 

"Özellikle yazdığı mektuplardan bahsetmeni isterim," dedim dudaklarımı hafifçe yukarı kıvırarak. Çölü buzla kaplayabilecek güçte bir gülümsemeydi. "Ne de olsa benim sayemde yazmış hepsini." 

"Nasıl buldun?" diye fısıldadı dudaklarını güçlükle hareket ettirdiğinde. 

"Kader," derken tırnaklarımı avuçlarıma geçirdim. Ruhumdaki acıyı hafifletmeye çalışıyordum. "Kader artık yalanlarına ortaklık yapmak istememiş." 

Yalvaran gözlerle, "Linda, açıklayabilirim." dedi. 

"Ben de açıklamanı umuyordum." Sesim kendiliğinden yükselmişti, kontrolü kaybetmiştim. 

"Sana yalan söylemek istemedim bebeğim," derken yanaklarından yaşlar süzüldü. "Yemin ederim, böyle olmasını istemedim." 

Öfkemin alevleri genişliyordu. "Peki ya ne istedin? Babamın beni görmek istediğini değil de, bizi terk eden bir pislik olduğunu düşünmemi mi istedin? Öyleyse tebrik ederim, başardın! Yıllarca sana acıdım, o adamdan nefret ettim. Ama asıl nefret etmem gereken kişi yanı başımdaymış!" Ağlamak rutin hâline gelmişçesine yanaklarımdan sıcak yaşlar akmaya başladı. 

"Hayır, Linda lütfen beni dinle. Sana yalvarırım!" Hıçkırıklara boğuldu annem. Konuşmak için defalarca yutukunması gerekiyordu. "Söz veriyorum, her şeyi anlatacağım. Ama beni dinlemelisin." 

Tuttuğum nefesi verdim. "Devam et." dedim elimin tersiyle yüzümdeki sıvıyı silerek. 

"Dave, yani baban bana yalan söyledi. Daha doğrusu benden doğruyu sakladı." Tıpkı senin gibi, dedi içimdeki ses. "Onunla tanıştığımda nişanlı olduğunu bilmiyordum. Hastings'te yaşıyordum o zamanlar. Yaz tatilinde gönüllü olarak hastanede çalışıyordum. Baban da bir motosiklet kazası sonucu çalıştığım hastaneye getirildi. Tanrım, daha çok gençtik, ona hep yemek götürürdüm." Akıttığı yaşların yanında dudaklarına kondurduğu gülümseme uyum sağlamıyordu.

Gece ve  Gündüz (Ara verildi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin