Bölüm 18

165 10 2
                                    

Çöken karanlığın nefesi açılan kapıdan eserken tenimde dolaşıp tüylerimi diken diken etmesiyle birlikte kulağıma uyarıcı sözler de fısıldanıyordu sanki. "Kaç oradan!" diyordu rüzgârla karışan uğultulu ses. Belki de hissettiğim duyguları yansıtan içimdeki ses uyarıyordu beni. Bilemiyorum. Bildiğim tek şey zamanın durduğu, karşımdaki koyu yeşil gözlerden yayılan bakışların ciğerlerime dolmaya çalışan havayı kestiğiydi. 

"Ed." Mantığını kaybetmiş biri gibi görünsem de ölüm sessizliğini kıran ilk ben olmuştum, ancak dilimin ucuna gelen diğer kelimeleri dudaklarımdan dökemiyordum. 

"Açıklayabilirim. Üzgünüm. Lütfen kavga etmeyin." gibi cümleler kurmak istesem de devam edemiyordum. 

"Bunun burada ne işi var?" diye sordu Ed bakışlarını Zac'e dikerek. Daha bu sabah acı, nezaket gördüğüm gözleri şimdi tiksinme, nefret ve öfkeyle doluydu. 

"Sana hesap vermek zorunda değil." dedi Zac beni koruma içgüdüsüyle, ancak kendimi güvende hissetmiyordum. Ağzından çıkan her kelimenin şiddete yol açacağını biliyorken rahat bir nefes almak imkânsızdı.

"Buradan defol." dedi Ed sıktığı dişlerinin arasından. Çenesi öyle kasılmıştı ki dokunduğu yeri paramparça edebilirdi. "Hemen." 

Zac aldığı emri duymamışçasına cesurca bir adım öne attığında, birazdan karanlığı kıvılcımlar aydınlatacak sandım. Gözlerim Ed'in sıktığı yumruklarına kayınca da fikrim değişti; kıvılcıma gerek kalmadan etrafı alevler hükmedecekti. 

"Ed," dedi Zac monoton sesiyle. İsmini ilk defa söylediğini fark etmiştim. Birbirlerini tanımalarını hâlâ garip bulsam da hangi koşulda tanıştıkları aklıma geldikçe midem içimdekileri çıkarma duygusuyla kıpırdanıyordu. "Sakin ol." 

Ama Ed sakin olamıyordu. Zac'in sesi zehir gibiydi adeta, Ed'in kulağına girdikçe kendimi panzehrini bulma çabasında buluyordum. Fakat gözümün önündeki görüntüye rağmen hiçbir şey yapamamıştım. Bedenim heykeli anımsatıp kımıldamıyor, dışarıdan esen  rüzgâr sadece saçlarımı dalgalandırıyordu. Şiddetini arttırıp beni çok uzaklara savurmasını yeğliyordum o anda. 

"Sakin olayım öyle mi?" Ed aldığı nefesi burnundan verdiğinde bir an ejderha gibi ateş püskürecek sansam da sözlerindeki alay bir anlığına gerçekten sinirlerinin yatıştığını düşündürdü. Dudakları hafifçe yukarı kıvrılırken de rahat bir nefes almak üzereydim, ama nasıl da yanılmışım. Bunu, Zac'le arasında kalan birkaç santimlik mesafeyi tek bir adımla kapatıp sıktığı yumruğunu ışık hızıyla kaldırdığında anlamıştım. Olaya müdahale etmek bir yana, o kadar hızlı gelişmişti ki tepki bile veremedim. Tâ ki Zac sızlanarak bedenini duvara çarpana kadar. Aldığı yumruk yetmemiş gibi duvara tosladığında başı sert yüzeyle buluştu ve bedeni acıya daha fazla direnemeyerek yere süzüldü. 

"Şimdi sakinim." dedi Ed verdiği nefes alış verişinde göğsü inip kalkarken. Yüzündeki gülümseme şimdi daha belirgindi. 

Beynim nihayet tepki verme iznini verdiğinde "Ed!" diye cırladım. O esnada Zac'in mırıldandığı sözler de askıda kaldı. "Ed, ne yaptın sen?"

Yapmamam gerekiyordu, özellikle daha bu sabah Zac'in geçmişinin özetini almışken yanına yardım eliyle ilerlemek yanlıştı, ancak bacaklarım çoktan yattığı yere doğru hareket etmişti. Yüzü görüş alanıma girdikçe burnundan akan kan da çoğalıyordu. Koluna dokundum ani reflekse; Ed'in bakışlarını aldırmadan iyi olduğundan emin olmak istedim, ancak o benden önce davranıp ayaklanmıştı. Ve beklenmedik bir kuvvetle Ed'in üzerine yürüdü. Kimin daha hızlı olduğu tartışılırdı, çünkü ben ikinci bir şokla çığlık atana kadar Zac içinde kalan yumruğu fırlatmıştı bile. 

Gece ve  Gündüz (Ara verildi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin