Bölüm 4

474 26 8
                                    

Kalbim ağzıma gelmişti bir anda. İçtiğim bir yudum kolayı çıkarmam an meselesiydi. Ne yapacaktım şimdi? Neden bana doğru geliyordu ki? Avazım çıktığı kadar bağırarak, "Defol git!" demek geçiyordu içimden. Bir yandan da yanıma gelmesini, çipil koyu yeşil gözlerini sadece bana dikmesini istiyordum. Ah, o gözleri... Neden bana her baktığında ruhuma bakıyormuş gibi hissediyordum? 

Hapsolduğum bakışlarından kurtulup arkamı döndüm hızla. Belki de benim yanıma gelmiyordur, değil mi ama? Ne de olsa burada yüzlerce kişi bulunuyordu, neden benimle iletişime geçmek istesin yani? Ben olsam, kendimle iletişime geçmek istemezdim. Hem de hiç.

Saf. Bilinçaltım özenle seçip tek bir kelime püskürttü kelime hazinesinden. Bu doğru değildi. Sadece kendimi bulunduğum gergin durumda avutma çabasındaydım. Kafamda istediğim kadar bu tarafa gelme sebebinin bahanesini kurgulayabilirdim, aralarında sadece bir tanesinin doğru olduğundan emindim. O da benim yanıma geldiği gerçeğiydi. 

"Bu tarafa geliyor." dediğinde heyecanla ellerini çırptı Tori. 

"Bir dakika, nereye gidiyorsun?" Sarışın arkadaşım kolumdan tuttuğu gibi beni durdurdu. Ne demişti? Nereye gittiğimi mi merak ediyordu? Sahi, ben nereye gidiyordum? Amacım neydi?

"İ-içecek alacağım." derken kekeledim. Hoş, ortamı hükmeden sesli müziğin arasında sesimin titrediğini ben bile tam olarak duyamazken, Tori hiç duyamazdı. 

"Daha kolandan bir yudum aldın ama." deyip gülümsedi benim hiçbir şeyden habersiz arkadaşım.  Başımı öne eğerek vücudumun diğer kısımları gibi titreyen elimdeki dolu bardağa baktım. Alkolsüz içecek içme isteğim bir anda yok olmuştu. 

"Sert bir şey alacağım." dedim ve daha fazla soruyla ateş etmesine izin vermeden gözden kayboldum. Müziğin hızına yetişmek istercesine kalçalarını bir o yana bir bu yana sallayan bedenler önüme büyük bir engel kursa da, özür dileyerek aralarından geçmeye çalıştım. Bazıları bana beni yanlarında bir saniye daha durursam öldüreceklermiş gibi bakarken, bazıları da elimi tutup beni de dans ettirmeye çalışıyorlardı. Ama ben hepsinden zaferle kaçmayı başarmıştım. 

Nihayet büyük salondan kurtulduktan sonra mutfağa ulaştım nefes nefese olsam da. Diğer kalabalık odaların aksine burada benimle birlikte sadece iki kişi vardı. Benim yaşlarımda görünen genç kız, çeşitli içkilerle ve temiz bardaklarla donatılan tezgâhın üzerine uzanmış, varlığımı algılamamıştı bile. Kalçalarına kadar sıyrılmış olan elbisesini görünce kıza ister istemez acıdım. Bilinci yerinde miydi bilmiyordum ancak burada yarı çıplak yatarken oldukça savunmasız görünüyordu. En azından bacaklarını ten rengi çorap sarıyordu, her ne kadar şeffaf olsa da. 

Şimdiye kadar müziğin sesinden rahatsız olmayıp uyanmamış olmasına rağmen, uyandırmaktan korkarcasına uzandığı tezgâha doğru ilerledim usulca. Tezgâhın yüzeyini kaplayan bacaklarının devirdiği kırmızı bardaklardan birine uzanıp parmaklarımın arasına aldım. Elime ilk geçen cam şişeyi de kapınca ne olduğuna bakmadan sıvıyı bardağa doldurdum.  Dürüst olmak gerekirse hiçbir zaman alkol almaktan hoşlanan kızlardan olmamıştım. Hayatımda bir kez bile sarhoş olmamam bir yana, daha kola ile karışık olmayan alkol bile sürmemiştim dudaklarıma. Ama şimdi sarhoş olup dünyayla olan bağlantımı koparma arzusunu bastırmakta çok zorlanıyordum. Ve bunun sebebinin bir çift koyu yeşil gözlerin de bulunduğu yüzdeki dolgun dudakların bana bir şeyi ima etmek istercesine gülümsemesinin olduğunu az çok tahmin edebiliyordum.

Karman çorman duygularımın kapatma düğmesi olsaydı bir daha açmamak üzere kapatırdım. Beni ne kadar zayıf gösterdiklerinin farkındaydım. Sanki tanımadığım birinden değil de, hayatımı zindana çeviren birinden kaçıyordum. Bu düşünceyle aptal aptal gülümsedim. Gerçekten de her konuyu gereğinden fazla abartmayı başarıyordum. 

Gece ve  Gündüz (Ara verildi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin