Bölüm 19: Part II

136 8 6
                                    

Yoktu. Odamın -kelimenin tam anlamıyla- her köşesini aramama rağmen uyku tulumunu bulamamıştım. Asla sığmayacağını bildiğim beş santimlik kutulara bile bakmıştım. İlkokulda defalarca kamp kurmuştuk, bu yüzden yeşil uyku tulumumun varlığını kendi kafamda kurgulamamıştım. Ama hiçbir yerde yoktu. 

"Anne!" diye seslendim nihayetinde bulamayacağım gerçeğini kabullendiğimde. Aşağıya inmeden merdivenlerden seslendim. "Uyku tulumum nerede biliyor musun?" 

Annem mutfaktan elinde bir kurabiyeyle çıktığında, "Tavan arasında olmalı tatlım." dedi. 

"Teşekkür ederim!" Zaman kaybetmeden eski eşyalarımızın olduğu tavan arasına çıktım. Annemle ettiğimiz kısa sohbette bana iyi davrandığını fark ettim, bu da demek oluyordu ki gece olanları öğrenmemişti. Zac'in ne anlattığını merak edince, bizim evden sabahın erken saatlerinde gittiğini söylediğini öğrendim. Ben de bir şey çaktırmamak için yalanına uymak zorunda kaldım. Yüzünün o hâlini açıklamamış, çünkü ne annem ne de Travis henüz Zac'e yüzleşmemiş. Yalan attığını öğrenince rahatlamak istedim, fakat o rahatlama duygusu benden çok uzaktı. Neden doğruyu söylememişti? İsteseydi polisi bile araya sokabilirdi. Ama o doğruyu saklamayı seçmişti. Ya gerçekten değiştiyse? Artık o saldırgan çocuk değilse?

Kafa karıştırıcı düşüncelerden arınmak istercesine başımı iki yana salladım ve tavan arasına girdim. Küçük oda tozlu olmasına rağmen derli topluydu. Kullanmadığımız eşyalar karton kutuların içinde olduğu için aradığını bulmak bu odada hiç de zor değildi. Uyku tulumunu görmem de uzun sürmedi. Aceleyle yeşil kumaşı elime alıp odadan çıkmaya yeltendiğimde birkaç kutuyu devirdim, ama içlerinden düşenleri geri koyma zahmetine girmedim. Şimdi istesem de toplayamazdım, zira Tori on dakikadır dışarıda beni bekliyor, neredeyse her dakika acele etmem için kornaya basıyordu. Geriye sadece kamptan geri dönünce toplama seçeneği kalmıştı. 

Dağıttığım tavan arasını terk edip odama girdiğimde kamp için gerekli eşyalarla doldurduğum çantayı kaparak aşağıya indim. Girişe vardığımda hızla spor ayakkabılarımı ayaklarıma geçirdim ve kapıyı çıkmak üzere araladım. 

"Gidiyor musun, Linda?" diyen annemin sesini duydum arkamda. 

"Evet," dedim avucuma öpücük kondurup anneme doğru üfleyerek. "Görüşürüz." 

"Görüşürüz tatlım. Yarın geç kalma, okul var." 

Arkama bakmadan el salladım ve, "Tamam." diyerek kapıyı kapattım. Benim de geç kalma gibi bir niyetim yoktu. Sırf yarın okula gidebileceğim gerçeğiyle ikna edilmiştim zaten, yoksa şu an yatağımda yatıp gözlerimi edebiyat dersinde okumam gereken kitabın sayfalarında gezdiririyor olurdum. Tanımadığım insanlarla sohbet etmemek umuduyla kitabı çantama koymuştum, ancak Tori'nin beni yalnız bırakmayacağını biliyordum. 

"Nihayet." dedi Tori arabanın arka koltuğunda yerimi aldığımda. Sürücü koltuğunda Max, hemen yanında da (normalde benim oturduğum yerde) Tori oturuyordu. Ehliyetim olmasına rağmen arabasını kullanmama izin vermeyen biri olarak, erkek arkadaşına fazla güveniyor olmalıydı. İçimde alevlenmeye başlayan kıskanma duygusunu ve siniri söndüremedim. 

"Erkenden gelmeseydin," diyerek omuz silktim. "Bu arada, selam Max." Genç erkek en son gördüğümdeki gibi az evvel Kaliforniya'nın denizinden çıkmış havası taşıyordu. Yaşadığı şehrin güneş kıtlığına rağmen bronz tenini koruyor, günün çoğunu spor salonunda geçiriyormuş gibi görünüyordu. Tori'yle boyları neredeyse aynı olsa da arkadaşımın bu güçlü kollara sahip erkeğin yanında ufacık göründüğünü düşünmeden edemiyordum. 

Arabayı hareket ettirmeye başladığında, "Selam Melinda." dedi Max dikiz bana aynasından bakıp gülümseyerek. Tori'nin geçmişinde tanıştığı tüm erkekleri bir bedene koysak Max gibi olamazlardı. Hepsinde bir iticilik sezmiş ve Tori'yi uyarmıştım, ancak Max farklıydı. Onu sarışın başlı arkadaşıma uygun buluyordum. Ama olur da yanılırsam ve Tori'nin canı yanarsa benden çekeceği vardı. Güçlü olmasam da en iyi arkadaşım için Hulk'a bile meydan okuyabilirdim.

Gece ve  Gündüz (Ara verildi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin