Bölüm 3

471 30 5
                                    

Mağazanın cam kapılarının arasından çıktığım an hafif rüzgar yüzümü yalayıp geçti. Temiz havayı hasretle içime çekip hızla ciğerlerime dolmasına izin verdim. Arkama bile bakmadan Tori'nin arabasının bulunduğu park yerine ilerliyordum. Attığım her adımda şiddetini arttıran rüzgar, bedenime ısı verecek bir ceketin yanımda olmadığı için kendime küfür etmemi sağlıyordu. Oysaki evden dışarı çıkmadan önce camdan havanın durumunu öğrenmek istercesine bir göz atmıştım. Aldatıcı öğlen güneşi parlayan yüzüyle beni kandırmıştı. Kendimi bazen en büyük aptal gibi hissediyordum. Sonuç olarak İngilitere'de doğdum ve büyüdüm ancak hâlâ havasını tahmin edemiyordum. Yanımda her ihtimale karşı fazladan bir kumaş parçası bulundurmayı öğrenmeliydim artık.

Park yerine iki dakikadan kısa sürede ulaştıktan sonra yazın ortasında bile soğuyan parmaklarımın arasındaki anahtarın üzerindeki butona bastım kilitli kapıları açmak için. Arabanın arkasında turuncu bir ışık yandı kapıların açıldığı sinyalini vermek istercesine. Hiç beklemeden kapıyı hızla kendime doğru çekerek sürücü koltuğunun yanında yerimi aldım. Koltuğun üzerine oturduğumda arka cebimdeki şişkinlik huzursuzca kıpırdanmama neden oldu. Telefonu yine aynı yerine koymuştum aklımı kullanmadan. İçimi hâlâ huzursuzluk kapladığı için belimi cebime kolaylıkla ulaşabilmek için birkaç santim havaya kaldırdım ve telefonu kapatmak üzere elime aldım. Tam kapatacaktım ki başparmağım ekranın üzerinde kaydı ve beynime itaat etmiyormuş gibi yine o mesajı buldu. 

O elbiseyi üzerinde görmeyi çok isterdim. x

Altı kelime ve öpücük olduğunu bildiğim basit ama etkili bir harf. Aklımda o kadar çok soru dolaşıyordu ki hangisine cevap arayacağımı şaşırdım. 

Abartma, sadece bir mesaj. Bilinçaltım beni sakinleştirmeye mi yoksa ne kadar saf olduğumu su yüzüne çıkarmaya mı çalışıyordu bilmiyorum. Evet, sadece bir mesaj olabilirdi, ama bu gece yatağımda rahatça uyuyacağım anlamına gelmiyordu. Dün gece rastgele kafeye gelen gizemli erkek, rüyalarımı avucunun içine almasını sağlayan şaheser gözleri ve aldığım bu yersiz mesaj aklımı hiç olmadığı kadar karıştırıyordu. Çıkmaz sokak gibi görünen bu yolun sonu nereye varacaktı çok merak ediyordum. Zihnim allak bullaktı. 

"Yüzde yirmi indirimle iki adet şahane elbise aldım." 

Sağ tarafımdaki kapının açıldığını bile fark etmemiştim. Tori elindeki poşeti ortamızdaki boşluktan arka koltuğa atıp yerini aldı. 

Hâlâ elimde olan anahtarı ona vermemle motoru çalıştırdığında, "Kemerini tak." dedim emir verircesine. 

"Tamam anne." dedikten sonra dil çıkardı çocuk edasıyla. Gözlerimi devirip sahte bir gülüş kondurdum yüzüme.

Ehliyetini alalı daha iki ay bile olmamıştı ve yanında daima benim gibi uyaran biri olmazsa bu gidişle çok değerli kağıt parçasını yakın sürede polislere kaptıracaktı. Onun yerine sürücü koltuğunda ben oturmalıydım belki de. 

Ortamı radyoda çalan kısık sesteki şarkı aydınlatırken, "Nereye gidiyoruz?" diye sordu Tori. Gözlerini normalde ağzını açtığı anki gibi bana değil de yola diktiğini görmem bana gurur basamaklarını tırmandırdı. En azından beyninin bu kuralı algılamasını sağlamıştım. 

Düşünmeye gerek duymadan, "Eve." diye cevapladım sorusunu. Saat altıya geliyordu ve sloganı 'Karanlık başlayınca, parti başlar' olan, yani tahminimce dokuzda başlayacak olan aptal partiye gidene kadar biraz olsun dinlenmek istiyordum. Sözde dünün yorgunluğunu bugün atlatacaktım, fakat gözlerimi uykudan araladığımdan beri yorgunluğuma eklenen tek şey yorgunluk olmuştu.

Gece ve  Gündüz (Ara verildi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin