Bölüm 16

189 12 2
                                    

Bowling. Yedi yaşında sıska bedenimin taşıyamadığı ağır topun ayağıma düşme sonucu parmağımı kıran lanetli oyun. Çektiğim acıyla kıvranırken bir daha bu oyunu oynamayacağıma dair kendime söz verdikten sonra yıllar boyunca sözümde durmuştum. Adını duyunca bile olay yerinden uzaklaşan biri olarak Ed'in arabasında gideceğim yeri biliyorken çok fazla sakin davranıyordum. İçimden bir ses, itiraz etsem de bana zaten kulak asmayacağını söylüyordu. Başka bir köşeden seslenen bir ses de onunla (tuhaf olsa da) daha fazla vakit geçirmek istediğimi fısıldıyordu. Bu gerçeği inkar etmeme rağmen doğru olduğunu ben de biliyordum. 

Dizime kondurduğum parmaklarımla oyalanırken derin bir nefes alıp, "Gitmek zorunda mıyız?" diye sordum. Beklediğimin aksine kısık çıkan sesim kulağa hiç de ikna edici gelmiyordu. 

Ed soruma kısa cevap yapıştırarak, "Evet." dedi. Yüzüme bile bakmıyordu. Yanlış bir şey mi demiştim? 

"Ama ben hiç iyi oynayamam." diye itiraf ettim. Yüzünden kaçırdığım gözlerimi dizimdeki parmaklarıma sabitlemiştim. 

"Merak etme," dediğinde yüzünü göremesem de dudaklarına dokunan gülümsemeyi sezebiliyordum. "En azından aramızda oynayabilen biri var."

Gözlerimi devirirken iğneleyici sözlerine karşılık vermemek için dilimi ısırıyordum. Ağzımı açsam da dudaklarımdan çıkan her kelimeyi kendi tarzında bükerek benimle alay edeceği hissiyle ses tellerimi yol boyunca kullanmadım. Aracın yolda kayan tekerlekleri bir süre sonra girişi devasa Bowling tabelasıyla süslü binaya vardığımızda duraksadı. 

Bu saatte nasıl açık olduğunu düşünüyordum ki nerede öğlen olduğu gerçeği geldi aklıma. Akrep ve yelkovan kesinlikle çok hızlı ilerliyordu. 

"Atla," diyen Ed ben etrafımı incelemekle meşgulken çoktan arabadan inmiş, kapımı açıp dışarı çıkmamı bekliyordu. Uzattığı eline birkaç saniye boş boş baksam da nihayetinde avucumu sıcaklığıyla buluşturup parmaklarımızı kenetledim. Vücudumu bir an bile kendinden uzaklaştırmayarak arabasını güveni ihmal etmeden kilitledi. 

"Buraya çok gelir misin?" diye sordum el ele girişe ilerlerken. Amacım ortamı hükmeden sessizliğe bir son vermekti. 

Tuttuğu elim silktiği omuzlarıyla hareket ederken, "Arada bir uğrarım." dedi. 

Bazen cevaplarının daha uzun olmasını diliyordum. Sürekli yanımda olsa da ördüğü duvarları yıkıp içine bir bakış atmama izin vermesini istiyordum. İçimde kelimelerle tanımlayamayacağım bir duygu onun hakkında her şeyi öğrenmeyi arzuluyordu. 

"Öyleyse iyi oynamaman imkânsız olurdu." dedim rezil olacağım gerçeği resmi olarak onaylandığında. Artık tek umudum bir tarafımı kırmadan sağ salim bu salondan çıkmaktı. 

Salonun cam kapılarından içeriye girdiğimizde burnuma yoğun kahve kokusu oldu. Kendimi bir anlığına iş yerime girmişim sandım. Ancak görüş alanıma giren boş Bowling pistleri aklımı kolayca eski iş yerimden aldı. 

"Kimse yok." diye fısıldadım pistlerin dolu olup bize sıra gelmeme hayali önümdeki görüntüyle yok olurken. 

Parmaklarımızın bağlı olmasıyla beni zorlanmadan ayakkabıların olduğu yöne götürürken, "Salonu boşaltmak zor olmadı." dedi rahatça. Kırmızı, beyaz ve mavi renkleriyle kaplı ayakkabılar hatırlanmak istemeyen anıları zihnimde canlandırırken bir an nasıl parmağımı kırmayı becerdiğimi düşündüm. Ayakkabı bile varken canını yakmayı başaran biri olarak tarihe geçmiştim belki de. 

"Ne?" dedim Ed'in söylediklerini algıladığımda. "Boşaltmak zor olmadı derken?" Kaşlarımı kaldırdığımda sıcak parmaklarından ayırdım parmaklarımı. 

Gece ve  Gündüz (Ara verildi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin