HADDEM-İ NUR

3.7K 74 6
                                    


"Rüyadayım" diye düşündü çocuk. Rüyada olduğunu biliyordu ama yine de kontrol elinde değildi. Ne ayaklarının yere bastığını, ne de kalbinin attığını hissedemiyordu. Aslında hiçbir uzvunu hissedemiyordu. O kadar karanlıktı ki kendini bu karanlığın bir parçası gibi düşünmeye başlamıştı. "Öldüm mü acaba!" fikri zayıfça geçmişti aklından ama pekâlâ ölmediğinden de emindi. Peki neredeydi? Nereye bakınırsa bakınsın zifiri karanlığın hâkimiyeti her yanı sarmıştı. Tam bağırmaya hazırlanırken ufak, çok ufak bir nokta gördü. Beyaz bir nokta... Sonra noktanın büyüdüğünü fark etti. Yo büyümüyordu, o noktaya doğru ilerliyordu. "Uçuyor muyum acaba?" diye geçirdi içinden. Noktaya doğru yaklaştıkça bunun bir ışık huzmesi olduğunu anladı. Biraz daha yaklaşınca ışığın hareket ettiğini de fark etti. Daha da yaklaşınca onun bir ışık olmadığını da... Önünde duran kadına "Neden böyle parlıyorsun?" diye sormak istedi ama ağzını dahi kımıldatamamıştı. Onun yerine kadın sormuştu ona;

<<Bekliyor musun?>>

"Neyi bekliyor muyum!" diye düşünürken İsmail, kadın yeniden seslenmişti;

<<Bekliyorsun, ben de geliyorum.>>

"Sen de kimsin?" diye sormak istedi ona ama yine konuşamamıştı çocuk. O oldukça uzun boyluydu, başka kadınlarda görmediği kadar uzun... Ve güçlüydü. Kadının gücünü benliğinin her zerresinde hissedebiliyordu İsmail. Karanlığa uyum sağlarcasına siyah bir elbise içinde ama nur saçan bir siyahlık içindeydi o...Bir kez daha seslendi İsmail'e;

<<Çık şimdi karanlıktan>>

Çıkmak mı? "Buraya nasıl girdiğimi bile bilmiyorum ki!" diye geçirdi aklından çocuk. Şimdi yine karanlık kalmıştı önünde. Işıldayan kadın gitmişti. Onun yerine hemen arkasından gelen seslere kulak kabarttı; Sanki bir trenin istasyona varışını haber eden kornalar gibi... Ya da bir geminin limandan ayrılırken kullandığı tarzda, güçlü ve yürekleri hoplatırcasına bir ses... Ses güçlendikçe karanlık eğilip bükülmeye başlamıştı. Sanki bir şey tarafından yutulurcasına, oda karanlıkla beraber o şeye doğru çekilmeye başlamıştı. "Bir şey beni yutuyor" düşüncesiyle dehşete kapıldı İsmail. Tüm gücüyle bağırdığında bu kez sesi çıkmıştı. Yattığı yerden doğrulduğunda ilk bir iki saniye nerede olduğunu anımsayamadı çocuk. Rüyasında duyduğu ses kulaklarından hâlâ gitmemişti. Sonra anladı ki Celal'in odasındaydı ve duyduğu seste salondan geliyordu. Bu Asiye teyzesinin kullandığı elektrikli süpürgenin sesiydi. Eski evlerinde bu süpürgelerden olduğunu hatırladı. "Babam gitmeden önce" tabi diye düşündü. Terlemiş miydi? Terlemek ne kelime ıslanmıştı resmen. Celallerin evinde ki ikinci gecesini geçirmişti İsmail. Sedat olayından bir gün sonra kopmuştu kıyamet. Sinan adında ki o sapık, ablalarına yeni önlükler almış ama ona almamıştı. Mesele de zaten bu değildi İsmail için. Asıl mesele, evde kimse yokken aldığı yeni önlüğü küçük ablasına giydirmeye çalışan Sinan'ın tacizini yakalamasıydı. O gün annesi her zaman ki gibi işte, büyük ablası ise pazara çıkmıştı. Genelde eve hava karardıktan sonra gelen İsmail ise o gün biraz erken gelmişti eve. Küçük ablası kapıyı açmış hatta ayaküstü şakalaşmıştı onunla. Karnı ağrıyordu İsmail'in ve alelacele koşturmuştu tuvalete. O içeride rahatlamaya çalışırken Sinan gelmişti eve. Aylardır bu adamla kalmalarına rağmen hâlâ onun ne iş yaptığını tam olarak anlayamamıştı İsmail.

Büyük ablasına sorduğunda "emlakçı mı ne öyle bir şey" demişti ablası. Kimi zaman eve geç gelir kimi zamanda ikindi vakitleri gelir ve akşama kadar uyurdu Sinan. Sinan'ın sesinin ablalarının odasından geldiğini duyduğunda huzursuzluğu daha da artmıştı çocuğun. Pantolonunu toparlayıp çıkmıştı hemen tuvaletten. Neler olup bittiğini görmek için odanın açık olan kapısından içeri baktığında, en büyük ablasının başına gelenleri hatırlamıştı. Sinan, küçük ablasına elinde tuttuğu önlüğünü giymesini istiyor, ablası ise odadan çıkarsa giyebileceğini söylüyordu. "Sana ben aldım bu formanı biliyorsun değil mi?" diyen Sinan'ın bir de yılışık gülüşü, o an için İsmail'i delirtmeye yetmişti. "Adi sapık ablamı soymak istiyor" diye düşünmüş ama sonrasında yaptıkları için çok düşünmemişti. Kapının hemen girişinde ki masanın üzerinde duran ütüyü tüm gücüyle adamın kafasına fırlatmıştı. Atışı neredeyse tam isabetti. Sinan bir elini ensesine doğru götürürken şaşkın gözleri kocaman açılmış İsmail'e doğru bakakalmıştı. Başından akan kanı ellerinde görmesiyle ancak dili çözülmüştü;

MÜHRÜVEKİL ( TAMAMLANDI )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin