MECLİSİ HADİM

3.7K 78 2
                                    

Karlı bir Bahçedere şafağına titreyerek uyanmıştı İsmail. Okulunun yarıyıl tatiline girmesine birkaç gün kalmıştı ve bu İsmail için aynı zamanda İstanbul'a dönüşün yaklaşması demekti. Yarıyıl tatilinde hocası ile birlikte Celal ve ailesinin ziyaretine gideceklerdi. Aslında çok önce gitmeleri gerekirdi ama gerek yoğun eğitim temposu gerekse yaşlı kadının köyde ki işleri nedeniyle bir türlü gidebilmek nasip olmamıştı. Hocası yine yatağında değildi ve aradan bunca zaman geçmesine rağmen hâlâ bu durumun garipliğine tam olarak alışamamıştı çocuk. Onun yerine odanın iki köşesinde dikilen iki Emir Talebesi heykel kıvamında bekleşiyorlardı. Her ikisi de tepeden tırnağa simsiyah bir çarşafın içinde gözleri kapalı durumda sessizce duruyorlardı. Onları gören bir başkası olsa ayakta uyuduklarını sanabilirdi ama İsmail, onların uyumadıklarını pekâlâ öğrenmişti. Bu ikisi İsmail'in hizmetine verilmiş talebelerdi. Berhetiyye derslerine başladığından beri hocası tarafından onun için vazifelendirilmişlerdi. Yaşlı kadın ne zaman ortadan kaybolsa onlar ortaya çıkıyor ve bir an için bile İsmail'i yalnız bırakmıyorlardı. Buna rağmen bir kez bile konuştuklarını duymamıştı çocuk. Onlarla diyalog kurmaya çalışsa da hiçbir zaman karşılık vermemişlerdi. Bu durumu hocasına sorduğunda ; "Cinni ya da İnsi hiçbir erkekle konuşmaz onlar" cevabını almıştı. İsmail aldığı cevaptan her ne kadar tatmin olmasa da erkek olarak kabul edilmekten mutlu olmuştu için için... Şafak sökmek üzereydi. Sabah namazlarına Ebu Hasan gelmiyordu artık. Onun yerine ya hocasıyla kılıyordu namazını ya da hocası olmadığı zamanlarda tek başına... Hasan hoca ders vermeye de gelmiyordu ayrıca. "O görevini tamamladı" demişti hocası. Abdestini aldı, namazını kıldı İsmail. Sonra her sabah yaptığı gibi kasem ezberlerine çalıştı dakikalar boyunca. Bir ara başını kaldırdığında iki talebenin de gitmiş olduklarını fark etti. Güneş doğmaya başladığı anda gidiyorlardı her zaman. İsmail'de okul için hazırlanmaya başlamıştı. Hocasının onun için haşladığı yumurtayı ve köy ekmeğini okul çantasına yerleştiren çocuk, sıkıca giyindikten sonra evden dışarı çıktı. Dışarıda ki kar neredeyse dizlerini aşıyordu ama köy okuluna giden yol hiçbir zaman kapanmamıştı. Kar yağışı başladığı günden bu yana bir kişinin rahatlıkla yürüyebileceği bir patika kendiliğinden oluşmuş ve asla kar altında kalmamıştı. Tabi bu durumu da hocasının kerametine bağlamıştı ama bu tahminini söylememişti hocasına. Burada bulunduğu aylar boyunca şunu çok iyi anlamıştı ki; hocası kendisiyle ilgili hayranlık ifadeleriyle ilgilenmiyor hatta bundan rahatsızlık duyuyordu. İşte onun bu tavrı da İsmail'in yaşlı kadına daha çok saygı duymasına yol açıyordu. Okuluna vardığında, Bekir öğretmen sobayı tutuşturmakla uğraşıyordu. Bu genç adam kendisine emanet edilen elli sekiz öğrencisinin sorumluluğunu hiçbir zaman unutmuyor, canla başla çalışıyordu. Herkesten önce okula gelir, sobayı yakar, sıraları düzenlerdi. Muhtar ona bu işler için gerekirse parasıyla adam tutmaktan bahsettiğinde, köylü için bunun gereksiz masraf olacağını bu işlere kendisinin yetebileceğini söyleyip kestirip atmıştı. İsmail bu genç öğretmenini de yaşlı hocası kadar içten seviyordu. Ne var ki aynı şeyleri dersleri için söylemesi mümkün değildi. Öğretmenini, sınıfını, sınıf arkadaşlarını gerçekten seven İsmail, derslerini sevmiyordu işte. Onun aklı fikri Berhetiyye'deydi. Yine sıkıcı geçen bir okul günü sonunda eve vardığında, yaşlı hocasını dışarı çıkmak üzereyken bulmuştu.

<<Hocam! Bir yere mi gidiyorsunuz?>>

Yaşlı kadın eliyle hanayık denilen mutfak raflarının olduğu yeri işaret ederek konuşmuştu;

<<Bak orada akşam yemeğin var ısıtıp yersin. Dünden kalan ekmekler de halen taze sayılır gerekirse onları da ısıtırsın. Ben şimdi Alıçlı köyüne gideceğim yavrum. Orada bir hastam var. Dönüşte de uğrayacağım bir yer daha olacak. Geç gelirim ama sen beni bekleme. Derslerini yap, yemeğini ye ve yatağına yat. Ha yatmadan ateşi de söndür muhakkak.>>

MÜHRÜVEKİL ( TAMAMLANDI )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin