NUR ÂLEMİ

3.4K 74 2
                                    


İstanbul tatili dönüşünden iki hafta sonra bir gece ansızın uyandırıldı İsmail. Hocası başucunda durmuş ona kalkmasını söylüyordu. Zaman zaman hocasıyla birlikte gece namazlarına kalktığı olurdu çocuğun ama bu gece başka bir şey vardı. Yine de <<Namaz mı kılacağız hocam?>> diye sormaktan geri durmamıştı.

Hocası ; <<Hayır, namaz değil imtihan vakti yavrum hadi giyin üstünü.>> demişti gayet olağan bir tavırla...

O gece dışarıda ay gözükmüyordu ve dışarı çıktıklarında etraf zifiri karanlıktı. Hocasının peşine düşen İsmail hayretle yaşlı kadının yolu üzerinde bekleşen talebelerinin, kadının yolunu aydınlattıklarını gördü. Her bir talebe her zaman olduğu gibi sessiz ve başları önde kımıldamadan duruyor ve her birinin etrafında parlayan ışıklar İsmail ve hocasının önlerini görmelerini sağlıyordu. Çocuk az sonra istikametin evin arkasında ki ahır olduğunu anlamıştı. Buraya ilk geldiği günlerde bu kulübede bir sınava tabi tutulmuştu ve belli ki yine bir sınavın içine daha sokulacaktı. Yaşlı kadın ahırın kapısında ki kilidi açtıktan sonra açılan kapıdan içeri ilk kendisi girmişti. Bunu yaparken İsmail'e dışarıda beklemesini söylemiş ve kısa bir süre sonra onu çağırmıştı. İçeride mumlar yakılmış ve ahırın ortasına yine bir halka çizilmişti. Yaşlı kadın bir kaşını hafifçe kaldırarak konuşmuştu çocukla...

<<Burayı hatırladın mı?>>

<<Evet hocam.>>

<<O günden sonra sana buraya hiç girmemeni söylemiştim ve sende dediğimi yaptın ama şimdi manaya bir kez daha göz atma zamanın geldi.>>

<<Peki ne yapmam gerekiyor hocam?>>

<<Ezberlediğin dualar halen aklında mı ?>>

<<Aklımdalar hocam.>>

<<Güzel... O halde tek yapman gereken dairenin ortasına usulünce oturman ve söylediklerimi yapman olacaktır. Ezberinde ki dualar hem yolunu aydınlatacak hem de geri dönüşünü sağlayacaklar. Şimdi, hazır mısın?>>

<<Hazırım.>> demişti İsmail.

Sonra hocasının istediği gibi dairenin ortasına dizlerini kırarak oturdu. Bu arada yaşlı kadının bir komutuyla ( yine İsmail'in anlamadığı bir dille ) dışarıda bekleyen emir talebeleri süzülürcesine ahıra doluşmuşlardı. Her biri dairenin etrafında kendine bir yer seçmiş kımıldamadan düzgün bir halka oluşturacak şekilde dizilmişlerdi. Sayıları her zamankinden fazlaydı. İsmail merak ve heyecan karışımı duyguların boğazına dolduğunu hissetti. Sanki yutkunursa boğulacakmış gibi olduğunu da... "Gözlerimi kapatacaklar mı acaba" diye düşünürken yaşlı hocasının sesiyle irkildi.

<<Kapat gözlerini evladım ve niyet et. Yüce Allah'ın aciz bir kulu olduğunu hatırla ve niyet et. Etten ve kemikten çıkıp O'nun ilminde bir hiç olduğuna niyet et. Akıldan ve idrakten düşüp O'nun fikrinde bir meczup olduğuna niyet et. Ruhtan ve anlaktan kaybolup O'nun zikrinde anlam bulmaya niyet et. Ve şimdi Allahûekber desin ağzın ve şimdi secdeye vursun alnın.>>

Hocasının her sözünde yüreği dışarı çıkacakmış gibi hisseden çocuk, karşı konulmaz bir coşkuyla haykırmıştı. "Allahûekber " nidasıyla kapanırken secdeye, bir an için bayılacağını hissetmişti. Gözleri sımsıkı kapalıyken duyabildiği tek ses dairenin etrafındaki talebelerin zikirleriydi artık. Yine anlamadığı bir dille fısıldaşıyorlardı ama bu fısıltıların onların zikri olduğunu biliyordu artık. Ayrıca bir şey daha vardı. İlkinden farklı olarak bir tür ezgi çalınıyordu kulaklarına. Kalp atımı gibi sanki bir tür ritimdi duyduğu. O vaziyette ne kadar süre kaldığını kestiremiyordu İsmail. Birkaç saniye? Birkaç dakika? Yoksa birkaç saat mi? Zaman anlamını yitirmişti o anlarda. Eğer hocasının sesini duymasaydı, bir daha secdeden kalkabileceğine hiç ihtimal vermemişti doğrusu.

MÜHRÜVEKİL ( TAMAMLANDI )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin