Genç kızın vücudundan soğuk bir rüzgar geçiyor gibiydi. Gözleri, odasının loş ışıklarında açılıp kapanıyordu. Hiç olmadığı kadar huzurlu hissediyordu kendini, sanki cennetin saklı bir elması avuçlarındaydı burada. Yatağının kenarındaki defterlerine baktı, tozlu sayfalar dokunulmamış gibiydi. Bu odada çok anısı vardı. Kuralları tek tek takip eden, tek derdi derslerden yüksek almak olan bir öğrencinin kokusu vardı burada. Masumiyetin beyaz izleriyle doluydu her bir köşesi. Sanki küçük, kabarık saçlı Hermione tam karşısında duruyordu. Daha kötüsü olmasın değildi o zaman amacı, hep daha iyisi olsun diye uğraşıyordu.
Ama bir şey eksikti. Annesi.
Yavaş adımlarla odasından çıkıp evinin koridorlarında dolaşmaya başladı. O soğuk rüzgarın verdiği temas hissi katlana katlana büyürken annesini tam karşısında gördü. Ona gülümsüyordu, elini açıyordu, sarılmasını istiyordu sanki. Hermione'nin kalbini tarifi imkansız bir gölge kapladı. Annesine ulaşmaya çalıştıkça o kendisinden daha çok uzaklaşacak gibiydi. Çünkü koskocaman bir yalandı. Gerçekler yalandı. Kendisi bile yalandı.
Yalanlar, gerçeğe yaklaşmanın en büyük adımıydı.
*
Genç kız suratına çarpan soğuk suyla irkildi ve gözlerini hızlı hızlı etrafta gezdirerek nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Uyuyor muydu? Gördükleri rüya mıydı? En son başına ne gelmişti? Tüm bunları anlamaya çalışıyordu ama beyni idrak etmekte güçlük çekiyordu. Sanki tonlarca kez evren değiştirmiş gibiydi, zekasına dair her şey uyuşmuştu. Derin bir nefes aldığı sırada yüzünden süzülen su taneciklerini silme isteğiyle dolup taşarken, elini kaldırdı ve rahatlıkla yüzüyle buluşturdu. Elleri bağlı değildi, aslında sadece şansını denemişti ve başarılı olmasına o da şaşırmıştı. Çünkü su varlığını hissettirdikçe zihnini açmış ve karşısındaki dağınık saçlarıyla ona bakan Jackson silik olmaktan çıkmıştı. Ellerini neden bağlamamıştı?
''Değerli uykunu bölmek istemezdim ama sen ve sarışın çocuk, bir gündür uyuyordunuz. Daha fazla oyalanmak istediğimi zannetmiyorum," dedi, kuru dudaklarıyla. Hermione yavaşça doğruldu ve zihni gitgide açılırken Jackson'ın dediklerini kafasında tarttı. Sarışın çocuk. Draco da buradaydı.
''Nerede?'' dedi tamamen kendine gelip dilini bularak. Kendisini tutan hiçbir ip olmadığı için rahatlıkla doğrulabildi ve gözlerini Jackson'a dikti. Genç adam, alt dudağını hafifçe büzerek dağınık ve kıvırcık saçlarını eliyle karıştırdı. ''Banyo yapmak ister misin?'' Hermione bir küfür savurup elini yüzüyle kapatarak sıvazladı. Nemli suratı parmaklarının hareketiyle kendisini sakin olmaya teşvik ederken yavaşça elini indirip, ''Dalga geçmeyi keser misin?" dedi. ''Sana bir soru sordum. Draco nerede?''
Jackson kızın karşısındaki koltuğa oturunca çıkan gıcırtı sesi tüm odada yankılandı. Hermione ise hala bir cevap bekliyordu ve sabrı taşmaya başlamıştı. Biraz daha gücü olsa ayağa kalkıp adamın suratına bir yumruk patlatacaktı. ''Uyanır uyanmaz çok eski bir Kurtadam arkadaşım onu ziyarete gitti.'' dediğinde Hermione'nin gözleri fal taşı gibi açıldı. Kan hücrelerinden çekiliyordu, zorla da olsa ayağı kalkıp Jackson'ın yanına doğru adımlamaya başladı. Her adımında vücudunun yandığını hissediyordu ve saç telinden ayak ucuna kadar büyük bir yangınla başbaşa kalıyordu. ''Isırması için mi görevlendirdin?'' dedi korkunç bir ses tonuyla.
Jackson rahatlıkla omuz silkti, ''Bilmem." diye mırıldandı. ''Yanına asasını koymuştum. Gücü varsa savaşmıştır. Savaşamamışsa da denklem basit. Dolunay geceleri ona fazla yaklaşmamanı tavsiye ederim.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Light or Dark -dramione-
FanfictionSağ elini burnuna götürdü, Hermione. Bu kokuyu biliyordu. Kan kokusu, tüm hücrelerine kadar işlemişti. Sadece eli değil, ruhu ve kalbi bu kokuyla doluydu. O kendini bu oyuna mahkum etmişti. Tahmin edilir ki, artık sonunu biliyordu. • Not: Bu kitapt...