"Al."
Draco'nun sesiyle başını camdan ayırıp ona uzattığı fincanı avuçları arasına aldı Hermione. Fincanın ısısı ellerini çözerken aynı zamanda ruhuna da temas ediyordu sanki. Gözlerini tekrar cama çevirdiğinde, kendisini yorgun hissediyordu. Son zamanlarda çok şey yaşamıştı. Düştüm demişti, bir daha kalkamam dediği yerden tekrar kalkmıştı. Hiçbir işe yaramayan bir oyunun içinde kaybolmuş, ölümüne vesile olması gereken insanı en değerlisi yapmıştı. Sonra o en değerlisinin onu yok etmesiyle sınanmıştı. Önünde daha çok kötü şeyler de olduğunu biliyordu ama sonunun nereye gittiğini görmek imkansız gibi bir şeydi. Şu an Harry ne yapıyordu mesela? Onları aradığına emindi ama yüzünü hayal edemiyordu.
Pencere hafif aralıkla açıktı ve oradan giren zayıf hava ruhunu titretiyordu. Elindeki bardaksa örülü düğümleri tekrar çözüyordu. Draco ile aralarındaki şey de buna benzerdi işte. Onu en çok yaralayan oydu, en çok iyileştiren de. Sanki onun kırıklarını ondan başka biri asla toparlayamazdı. Eğer bir yara açar da iyileştirmezse, işte o yara kızın eceli oluyordu. Her geçen gün daha çok kanıyor, o kan Hermione'nin ellerine bulaşıyordu. Somut olmasa da kanında boğuluyordu ve hissel olan her şey fiziksel acıdan daha çok etkiliyordu onu. Bir daha bunun yaşanmasını istemiyordu. Bir daha, bunun yaşanmasına izin vermeyecekti.
Odada ikisi de konuşmuyordu. Sanki ikisinin de üstünden yaklaşık iki saat önceki keyif kalkmıştı. Hermione gözlerini cama kenetlemişti, Draco ise belli bir noktada sabitlenmiş başka hiçbir yaşamsal faaliyetini gerçekleştirmiyordu. Ne düşünüyordu acaba? Draco'nun ne düşündüğünü çoğu zaman kestirememişti. Mavi gözleri onun perdeleriydi sanki. Kendisini gizlemekte bir numaraydı, hissiz bakmak konusunda ustalaşmıştı. Yüzünde hiçbir mimik oynatmamayı becerebiliyordu, ki bunun zihinsel bir yetenekle alakası olduğunu biliyordu Hermione. Slytherin'lerin çoğunda vardı bu. Zihin kontrol olayında ortamda bir Slytherin varsa diğer kişilere göre mutlaka daha iyi olurdu. Büyük ihtimalle Draco'ya bu konuda ders verilse, o da başarılı bir Zihinbendar veya Zihinfendar olabilirdi.
Sonra, ona biraz daha farklı bakmaya başladı. Acaba Jackson'ın dediklerini sonradan da düşünmüş müydü? Babası onun en büyük zaaflarından biriydi. Küçükken bunu pek farkedememişti Hermione, ona babasını taklit etmeye çalışan şımarık bir çocuk gözüyle bakmıştı. Ama şimdi görüyordu ki, Draco hayatı boyunca Malfoy olmaya zorlanmıştı. Ailesindeki herkes onu Draco olarak değil, bir Malfoy olarak değerlendirmişti. Hermione hiçbir zaman safkan ailelerinin bu soğuk tavırlarını ve çocuk yetiştirme tarzlarını anlamayacaktı.
"Bana bakarak ne düşündüğünü merak ediyorum," dedi Draco, sessizliğini bozarak. Elindeki boş fincanı sehpaya bırakınca Hermione elinde içilmesi gereken bir kahve olduğunu hatırlamıştı. ''Hiç," dedi ve bir yudum aldı. "Zihin dersi almayı düşündün mü? Siz Slytherin'lerin hemen hemen hepsinde doğuştan bu yetenek oluyor çünkü."
Draco, kızın bu sorusuyla düşünceli halinden çıkıp bilmişçe gülümsedi. Hayatı boyunca, başka bir binanın kendi binasını övmesini sevmişti. Ki bu bina Gryffindor olunca, özellikle de öven kişi Gryffindor'un baş tacı Hermione Granger olunca daha da keyifleniyordu. "Ders alıyordum, bu yıl." dedi biraz zaman sonra. "Snape'ten."
Hermione şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. Bunu hiç bilmiyordu, ilginç gelmişti. Artı olarak Snape'in beşinci sınıfta Harry'e de ders verdiği düşünülürse daha da garipsenecek bir durum haline geliyordu. "Snape sana neden ders verdi ki?" diye sorduğunda Draco ona kaşlarını çatarak baktı. Sanki cevabının gayet bulunabilir olduğu bir soruyu sorduğunu gösteriyordu bu bakışları. "Biz Snape ile birbirimizi seviyorduk, Granger. Hogwarts'ta yaşadıklarımızı unuttun sanırım." diye mırıldandı, ardından ekledi. "Hem teyzem de rica etmişti. Bana Ölüm Yiyenler'i Hogwarts'a sokma görevi verildiğinde. Biliyorsun, Ölüm Yiyenler'e hizmet ediyordu zaten."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Light or Dark -dramione-
FanfictionSağ elini burnuna götürdü, Hermione. Bu kokuyu biliyordu. Kan kokusu, tüm hücrelerine kadar işlemişti. Sadece eli değil, ruhu ve kalbi bu kokuyla doluydu. O kendini bu oyuna mahkum etmişti. Tahmin edilir ki, artık sonunu biliyordu. • Not: Bu kitapt...