MFB/Bölüm 24

708 34 29
                                    

Keyifli okumalar... ⚘
Yalın ile gidip şahit olduğumuz yardıma muhtaç insanların yaşadığı evlerden daha vahim bir yerde yaşayan Birsel Hanım'ın ağlamaktan mıdır bilinmez, yüzü gözü şişik bir vaziyetteydi. Aslına bakarsanız buranın onların evi olup olmadığından bile şüpheliydim. Yalın'ın buraya daha önce gelmediğini düşünüyordum. Eğer gelmiş olsaydı onlara yardımcı olur, bu evi yaşanılır bir hale getirirdi. Buna adım gibi eminim. Geleli on dakika kadar olmuştu. Birsel Hanım, Yalın'dan başka bir yere bakmıyor, yüzünde korku ve endişeyi taşıyordu. Öyle ki dışarıdan gelen ufacık bir seste ürperiyor, yerinden kımıldıyordu. Nihayet on dakikanın sonunda konuşabildi. Ancak söylediği ilk şey benimle ilgiliydi. ''Keşke yalnız gelseydin.'' dedi. Yalın ne demek istediğini anlamamışçasına baktı. ''Bahar, en iyisi sen eve git.''

İstenmediğim düşüncesiyle ağır bir kalkışta bulundum. ''Bekle!'' Yalın'ın da ayağa kalkmasıyla Birsel Hanım telaşlandı. ''O benimle geldi ve yine benimle dönecek. Buraya sana destek olmak için geldik.'' dedi.

''Birsel!''

Sağ arkadan gelen artık bize pekte yabancı olmayan ses Yalın'ın koluna dokunmama sebep olmuştu. O adamın bize, hatta daha çok Yalın'a zarar vereceği endişesiyle telaşa kapıldım. ''Yalın, hadi gidelim.''

''Durun, daha karpuz kesecektik. Rahatsız olmayın oturun.'' Alaycı tavırla pantolonunu dizlerinden tutarak yukarı çekiştirip oturdu. Açık bırakılan eski çekyatın çıkarttığı ses bir müddet kulaklarımızı tırmaladı. ''Ee, anlatın bakalım, çifte kumrular... Düğün ne zaman?'' Alakasızca ortaya attığı soru Yalın, ben ve Birsel Hanım'ın arasında gidip geldi. Kimseden bir cevap alamayınca bir hışımla ayağa kalktı. ''Size bir soru sordum!''

Birsel Hanım'ın, ''John, lütfen.'' demesiyle şaşkınlık içinde kaldım. John mu? Can mı demek istemişti yoksa? Türkçesi ve görüntüsü ile adının alakası yoktu.

İkimiz de aynı anda, ''John mu?'' dediğimizde Bay öfkeli John güldü.

''John değil, Ahmet.''

''Adınızın bir önemi yok. Müsaadenizle, biz gidiyoruz.''

Birsel Hanım'a Almanca bir şeyler dedikten sonra bana yaklaştı. ''Ben gidin demeden gidemezsiniz.'' Birsel Hanım yanımızdan ayrıldı. Kapının kilitlenme sesi beni korkutmuştu. Yalın sakin görünmeye çalışıyor olabilirdi ama yaptığı nefes alışverişi bunun aksini gösteriyordu. Kendimi onun elini tutmaya teşebbüs ederken yakaladığımda her şey için çok geçti. Bundan vazgeçtiğimde elim çoktan eline değmişti. Her ne kadar elimi çekmiş olsam da saniyesinde karşılık buldum. Elimi kavramış olması bir nebze de olsa güvende hissettirmişti. Birsel Hanım odaya tekrar döndüğünde ağlamaklı konuştu. ''Affet beni, Yalın. Böyle olsun istemezdim. O...'' Adının John olduğunu inkar eden Ahmet Bey'e nefretle bakıp devam etti. ''O beni öldürmekle tehdit etti.''

Yalın'ın cevabı gecikmedi. ''Kendi canının kurtulması için iki insanı kurban edeceksin, öyle mi?'' Birsel Hanım'dan ses çıkmıyordu. ''Çimnaz'ın sen gibi bir anneye sahip olduğunu bilmemiş olması isabet olmuş. Yoksa kız...'' Burada sustu. Daha fazla devam etmek istemedi. Ne diyeceğini az çok tahmin edebiliyordum. Hasta olan küçük bir kızın vicdansız bir anneye sahip olduğunu bilmemesi en iyisiydi. Bana soracak olursanız, böyle bir durumda başkalarının canı benim yüzümden acıyacak olsaydı eğer, ölmeyi yeğlerdim.

''Bu kadarı yeter!'' dedi John ya da Ahmet Bey. ''Bana ipleri getir.''

''İp mi? Bırakın bizi!'' Sesim olması gereken yükseklikte değildi.

''Sessizlik! Merak etmeyin, sizi bırakacağım. Yalın'ın yalnız gelmesi daha iyi olurdu ama kaderde ikinizi de haşlamak varmış.''

''Haşlamak mı?'' Kendimi ona bu soruyu yöneltirken buldum. Konuşmanın devamı da gelmeliydi. İşe yaramayacaktı ama belki ikna edebilirdim. ''Bakın, buraya herhangi bir şey için gelmedik. Sadece destek olmak için geldik.''

Mefhum | Fasl-ı Bahar (İlk Aşk-İlk Duygu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin