MFB/Bölüm 37

868 26 19
                                    

Keyifli okumalar... 🦋
İki gündür ne yediğimi, ne içtiğimi, nasıl uyuduğumu bilmiyordum. Hastahanenin her bir yanını dolaşmaktan ezberlemiş, gelip giden hasta yakınlarının yüzlerini hafızama kazımıştım. Babamın evimize yakın olan hastahaneye naklinden sonra hepimiz perişan olmuştuk. Annem öğrendikten sonra kendinden geçti, Rüya ağlama krizlerine girdi ve bense ikisini sakinleştirmeye çalıştım. Başarılı olmuştum ama durumları benden daha beterdi. Özellikle annem su içmenin dışında ağzına bir lokma ekmek koymamıştı. Yalın gerekmedikçe hastahanenin dışına bile çıkmıyordu. Annem ve Rüya olayın aslını bilmiyordu ama babamın müşahede altında olması bile onları sarsmıştı. Beşinci günde babamın kendine gelmesiyle hepimiz rahat bir nefes alsak da aniden kalbinin durması dünyamızı başımıza yıkmıştı. Ama pes edeceğe de benzemiyordu. Güçlüydü babam. Her şeyde olduğu gibi bunun da üstesinden geleceğine gönülden inanıyordum. Mucize miydi bilmiyordum ama ettiğimiz dualar kabul olmuştu. Babam hayata yeniden dönmüştü. Ve beşinci günün akşamında hepimiz onu camın diğer tarafından izlemeye devam ettik. Yanına sadece annem girmişti ve ona beş gündür dokunamıyor olmak canımı yakıyordu. Sarılmayı, öpüp koklamayı o kadar çok özlemiştim ki yanına vardığımda ondan bir an olsun ayrı kalmayacaktım.

Altıncı günün sabahında, ''Meliha!'' diye bağıran babam hastahane sandalyelerinde daldığımız uykumuzdan bizi uyandırmıştı. Annemden evvel hemşire içeri girdiğinde kolundan tuttum. Annem onu görmek için sabırsızlanıyordu. Biz de öyle ama sabretmekten başka yapacak bir şeyimiz yoktu. Hemşire babamın tansiyonunu ve serumunu kontrol ettikten sonra çıktı. Hepimiz birlikte giremezdik. Bu yüzden önce annem girdi. Kapı açıktı. Konuştuklarını duyabiliyorduk. ''Gören de kocası dövdü sanacak, hatun. Ne bu hal? Ölmedim ya.'' Annem eline vurduktan sonra tuttu ve öptü. ''Daha evlatlarımın mürvetini göreceğim. Bir yere gittiğim yok.'' Sanki kalbi duran o değilmiş gibiydi. Bakışları Rüya'dan sonra beni bulduğunda bir süre baktı. Etrafı bulanık görüyordum. Gözlerimi kırpıp ona bakmaya devam ettim. Yalın biraz uzağımızdaki sandalyede oturmuş bekliyordu. Babama görünmenin yanlış olacağını düşünüyor olmalıydı. Bu altı gün içinde gerekmedikçe konuşmamıştık. Annem ve Rüya'nın, ben dahil, uyuyabilmemiz için yakınlardaki otellerden birine göndereceğini söylese de annem ikna olmamıştı. Hastahanede kalabalık yaptığımız için birkaçımızın buradan uzakta beklemesi gerekiyordu ve Yalın'ın aklına arabada beklemekten başka bir şey gelmemişti. Neyse ki annem bunu kabul etmişti ve Rüya ile birlikte az da olsa uyuyabilmişlerdi. Ben ise sandalyede uyumayı tercih etmiştim. Yalın'ın kolları arasında gözlerimi kapatıp dinlenebiliyordum. Neredeyse bir haftadır yanımızdan ayrılmayışı, destek oluşu beni rahatlatıyordu. Ona kendimi borçlu hissediyordum. Uykusuz kalmaması ve dinlenmesi gerekiyordu. Ancak o bizden ayrılmak istemiyordu. Her an yanımızda olmasının kendisine daha iyi geldiğini söylüyordu.

Fatih amcam ve Yekta gündüzleri uğrayıp geri gidiyorlardı. Bu beş gün boyunca böyleydi. Dayımlar ise Harun'un beni aramasından sonra öğrendiler. Üzüntümüzden onları aramayı akıl edememiştik. Fakülteye gelmeme sebebimi öğrendiğinde evdekilere haber verdikten sonra hemen geleceğini söylemişti. Saatler geçmişti ama gelen giden yoktu. Koridorun sonuna geldiklerini görebileyim diye bakıyordum. Hatta oraya kadar gidip bakınıyordum ama yoklardı. Aramak da istemiyordum. Bu yüzden beklemeye karar vermiştim.

Annem babamın yanından zoraki kalkıp yanıma geldiğinde karşımda durdu. Konuşmaya başlamasıyla dikkatimi ona verdim. ''Baban neden sana öyle bakıyordu?'' Bunun yanıtını yalnızca tahmin edebiliyordum. Omuz silkip bir cevabımın olmadığını belirtircesine baktım. ''Seni çağırıyor.'' İşte o an gelmişti. Pişmanlığım nedendi, emin değildim ama ondan defalarca özür dilemek istiyordum. ''Aman kızım, yorma adamcağızı.''

''Merak etme, anneciğim.'' Yalın'a baktığımda ayağa yavaşça kalktığını gördüm. İçeri girdim ve annemin az önce oturduğu sandalyeye oturdum. Elini tuttuğumda hiçbir tepki vermedi. Çekmedi bile. Bir dakika kadar geçtiğinde konuşmaya karar verdim. ''Babacığım...'' Gözyaşlarım yanaklarımdan süzüldüğünde yutkundu. ''Kendimi nasıl affettireceğimi bilmiyorum.'' Tuttuğum elini öptüm. ''Özür dilerim.''

Mefhum | Fasl-ı Bahar (İlk Aşk-İlk Duygu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin