Taht odasına giden koyu taşlardan oluşmuş ve çok az ışık vuran geniş yolda üzerinde bazı yerlerde metal işlemeler bulunan deri kıyafetiyle birlikte tüm heybetiyle yürüyordu Kral These. Sanki az önce bir kadın tarafından yere serilmemiş bir de üstüne zekasıyla alt edilmemiş gibi duruşu dikti ve yıkılmaz bir kaleyi andırıyordu. Arkasında altı askerle birlikte attığı sert, yeri inleten adımların yaklaşmakta olduğu odadan duyulduğuna emindi. Geleceklerinden haberi olan Amazon askerleri kenara çekilmiş sol eliyle tuttukları kalkanları önünde, sağ eliyle tuttuğu mızrakları da zemine dik bir şekilde tutuyorlardı. Heykelden farkları yoktu.
These, askerlerden kendisine özel bir karşılama veyahut hürmet bekliyordu lakin yanıldığını şimdiden anlamıştı. 'Ne de olsa barbar bir topluluk, insanlardan ve insanlıktan uzak. Saygıyı nereden bilsinler?' diye geçirdi içinden. Bu sırada tam olarak kapının önünde durmuştu ve asker anında kapıyı açmıştı. Ne kendisini önderlerine takdim etmişti ne de kendisinden önlem amacıyla kılıcını istemişti. Çok kısa bir anlığına afallamış bir şekilde askere baktıktan sonra daire biçminde, yine koyu taşlardan oluşan fazlasıyla geniş ve yürüdüğü koridora nazaran aydınlık odaya girdi. Gösterişli hiçbir şey yoktu. Hatta taht bile yoktu. Sadece karşılıklı konuşabilecekleri, şöminenin karşısında iki tane koltuk vardı. Fazla eşya da yoktu. Bu odayı bu kadar özel yapan, bu kadar dolduran şeyin karşısındaki kadının asaleti olduğunu fark etti.
Gözlerindeki sert bakış korkutucu değildi aksine onun gücünü gösteren ve bakan kişiye de güç veren bir ifade vardı. Ormanda gördüğü gibi saçlarında yine özensiz bir örgü vardı. Yanlardan bazı yerlerden alınan örgüler arkada başka bir örgüde birleşiyordu. Üzerinde bu sefer siyah, deri bir elbise vardı. Omzundaki metal detaylar, zincir şeklinde omzunun biraz aşağısında devam ediyordu. Bel kısmında metal işlemeli lakin biraz eski olduğu belli olan bir kemer vardı ve bıçağı kabzasıyla birlikte oraya yerleştirilmişti. Aslında özensizdi ama resmen kadın her şeyiyle asaletin ta kendisiydi. Adımları arttıkça onu biraz daha yakından inceleme fırsatı buluyordu. En sonunda tam karşısında durdu.
"Topraklarıma hoşgeldiniz Kral These." Sesi de sertti, güçlüydü. Ama dikkat edildiğinde bir bebeğe ninni söyleyebilecek kadar da narin bir tını geliyordu kulağa.
"Hoşbulduk Kraliçe..."
"Ben bir kraliçe değilim." diye araya giren kadından sesindeki alay dolu tınıyı saklamaya çalışarak "Doğru. Burası da bir krallık değil." yanıtını verdi. "Böylelikle bir kraliçe olmuyorsunuz. Ben yine de size karşı kibarlık etmek istedim. Zira böyle misafirperver birine, özellikle de bir kadına isyancı diye hitap etmek istemem."
Sözleri kadını sinirlendirmemiş aksine sanki dünyanın en aptalca şeyini söylemiş gibi bir ifade oluşmuştu yüzünde. Cevap vermemiş, sessizliğini korumuştu. These, onu tanıdıkça öğrenecekti ki kadın konuşup yorulmak yerine bakışlarıyla ezerek cevap verirdi. Sessizliği yine kendisi bozdu. "Burası sanırım taht odası olmalı. Tahtsız bir taht odası." dedi gülümseyerek. Karşısındaki kadın da gülümsedi.
"Gücümü ispatlamak için bir tahta ya da gösterişli ünvanlara ihtiyacım yok. Zira ben zaten gücümün farkındayım. İhtişamlı kıyafetlere, mücevherlere ya da ak bir saraya ihtiyacım yok. Böyle aptalca şeylerle değil, başarılarımla gücümü ispatlamayı tercih ederim."
Adamın suratındaki gülümsemesinin soluşunu zevkle izledi kadın. "Lakin bana illa ki bir ünvanla hitap etmek istiyorsanız, halkımın bana kendi aralarında verdiği Dasha'yı kullanabilirsiniz Kral These." Son iki kelimeye özellikle de krala yaptığı vurgu, adama resmen aciz olduğunu söylemekle eş değerdi.
"Kibir Dasha!.." Aniden yükselen sesini kontrol edebilmek için bir müddet bekledi. "Kibir, insana mağlubiyet getirir."
"Kesinlikle Kral These! Bunu bu sabah tecrübe etmiş olduğunuzu umuyorum." Şu an aradaki gerginlik kılıçtan keskin, kandan sıcaktı. Savaşın sadece meydanda ordularla olmayacağını kanıtlar bir andı. Smyrna tüm rahatlığıyla şöminenin önündeki koltuklardan birine oturdu. Kocaman odanın ortasında bir müddet ayakta kaldıktan sonra derin bir nefes verip tam karşısına oturdu These.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUZ VE ATEŞİN DANSI
Historical Fiction"İktidar uğruna öz babasının ölüm emrini verdiği küçük bir kız çocuğuyum ben These. Doğuştan gelen bir sevgiyi bile hak etmediğim halde sana senin sevgin için yalvarmıyorum merak etme. Sana kendi sevgim için yalvarıyorum These, taht için çıktığım b...