3.Bölüm: Adalet Ateşi

514 61 89
                                    

Gündüz bazen insanı bunaltacak kadar sıcak olsa da bazen yağışıyla huzur veren bazense yağışıyla bunaltan Amazon topraklarında gece her zaman serinliğiyle insanları kucaklardı. Sokaklar gündüzden çok gece ışıl ışıl olurdu. Ama insanın bir kere kalbi kapandıysa ışığa, ne olsa fayda etmez, kabuslar peşini bırakmazdı.

Yatakta kıvranan ve terden dolayı saçları yüzüne yapışmış kadın, hayattaki en büyük kabusların yaşanmışlıklar olduğunu anlayalı çok olmuştu. Şu anda kendi kalesinde, krallıktan çok uzaklarda, yatağında yattığının bilinceydi ama yine de o günkü duygularını yeniden hissetmekten alıkoyamıyordu kendisini. Babasının duygudan yoksun gözleri karşısındaydı. Kendisine tiksintiyle bakıyordu. Oysa ki o zamanlar daha beş yaşındaydı. İki ağabeyi de yanında, dizleri titrediği için zorlanarak, babalarının karşılarında duruyorlardı. Ağabeylerinden birisinin daha bıyığı terlememişti diğeri ise kendisinden iki yaş büyüktü. Kral Endre sakinleşmek adına hiçbir çaba harcamadan bakıyordu ailesine. Karısı ise yanında durmuş, kocasının yapacaklarından korkuyordu. Smyrna bir an koşup annesine sarılmak istedi. Annenin kolları güçtü. Ama bakışlarından anlayan annesi eliyle gelmemesini işaret ediyordu.

En sonunda adamın gür sesinin taht odasında yankılanmasıyla herkes irkildi. "Demek halk prenslerini çok seviyor! Hatta şimdiden bu kadar seviyorlarsa bir yıla kadar krallarından çok sevecekler!" Bakışlarını yerden ayırmayan, en büyük oğlunun karşısında durdu. "Beni devirecek misin Adras?! Ha! Daha şimdiden sana hayran olan insanlarla birlikte tahtımı alacak mısın?!"

"Hayır baba..."

"Baban değil, kralınım ben senin! Ve herkes eline geçen ilk fırsatta kralını devirmek ister!" İktidar hırsı gözlerini kör etmişti Endre'nin. Şimdiden yönetiminden şikayetçi olan halk, prenslerden birini tahta çıkarıp, kralı devirmek isteyebilirdi. Daha önceden yaşanmamış şey değildi. İşte taht hırsı, elde ettiği gücü kaybetme korkusu, adamı delirtmişti. O zamanlar nereden bilebilirdi ki bunu yapacak kişinin şu anda öfkesini püskürttüğü oğulları değil de her zaman yok saydığı kızının olacağını.

"Bizler... aile falan değiliz! Aramızdaki kan bağı bizleri aile yapmaz! Çünkü hepiniz bir Themis'siniz! Anne, baba, oğul, kardeş... Bunların hiçbiri umurunuzda olmamalı! Gün gelecek bu taht için hepiniz birbirinizi yiyeceksiniz! Bizler yastığa başımızı huzurla koymak için değil, cehennem ateşinin bizzat kendisi olmak için doğduk! Bir daha sakın bana baba deme cürretini göstermeyin! Aileden önce hane! Ve siz! O küçük beyninizle şimdiden beni tahttan indirmek için güç topluyorsunuz!" Tekrardan büyük oğlunun önünde durdu. "Sen kendini ne sanıyorsun Adras?!"

Çocuk korkudan titriyordu babasının karşısında. Şu an öyle bir niyeti olmasa bile bir gün mutlaka bu adama kabusunu yaşatacak, onu çok sevdiği tahtından kendi elleriyle koparacaktı. Ama şimdi babasını daha fazla kızdırmak gibi bir aptallığa niyeti yoktu. "Benim sadakatim bakidir!"

Kral Endre'nin ölüm kahkahası yankılandı odanın içinde. Yan yana dizilmiş çocuklardan, oğlanların ikisi de birbirine baktı. Babaları kesinlikle delirmişti. "İnsanlar para için kendini bile satar. Sen taht uğruna beni mi satmayacaksın? Kimi kandırıyorsun?!" Adras belki de ilk defa o an anladı babasının sesindeki ölümün hakiki olduğunu. Bir şey demesine, bir şey yapmasına fırsat kalmadan Endre'nin emri duyuldu salonda. "Alın kellesini!" Bir süredir olanları sadece izleyen kadın daha fazla dayanamadı ve kocasının ayaklarına kapandı. "Endre! Yapma! Hayır yapamazsın! O senin oğlun! Endre yalvarırım yapma! Oğlum!"

Adras babası tarafından ölüm emrinin verilmesinin şaşkınlığıyla öylece yerinde kalakalmıştı. Hayal kırıklığıyla bakmaktan başka bir şey yapamıyordu çocukcağız. Sonra bir anda boynundan kan fışkırmasıyla olduğu yerde ağlayan Smyrna'nin bir anda ağlaması kesildi ve sadece yere yığılan bedenden yayılan kana baktı. Yutkundu küçük kız. Gözlerini ayıramadı. Biricik ağabeyi artık yoktu. Aklı almıyordu. Ölümünü değil bu şekilde ölümünü. Zira yaşıtlarının aksine bu yaşta bile ölümün farkındaydı. Her zaman bunun korkusuyla yaşamıştı. O sırada babasının zafer dolu bakışlarının kendisine dönmesiyle buzların içinde kalmışçasına titremeye başladı. Kral Endre şu an ağlayan oğlu ve titreyen kızına tiksintiyle baktı. Küçük oğlu da ağabeyinin izinden gidebilirdi. Aynı işlemi geciktirmeye gerek yoktu. Ölen oğlunun cesedine sarılmış kadına bir bakış attı ve tekrar askerlerine seslendi. "Taht odamda daha fazla kan dökülmesin! Kyros'un işini ormanda bitirin!"

BUZ VE ATEŞİN DANSI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin