'İnsan ne ile yaşar' diye sormaktan alamadı kendisini kadın. Düşündü bir süre. Ekmek, su, hava... Bunların hiçbiri cevap değildi. Maddiyat hiçbir zaman hayat vermez aksine fazlası hayatı zehir ederdi. Nefes alıp veren her beden, canlı kabul edilemezdi. İşte bu yüzden yaşadığını sanan binlerce ölüyle doluydu yeryüzü. O zaman cevap aşk, sevgi olabilir miydi? Düşündü. Sevgi canlılık katardı ama olmadan da yaşanabilirdi. Yalnızlık ona sonsuz bir güç katıyordu aslında. O zamanlar yalnızken de sevebileceğinin farkında olmayan kadın düşünmeye devam etti. Akıl... Zafer için, muzaffer olabilmek için mühimdi ama kendisinden çok daha güzel, hakiki bir şekilde yaşayan deliler vardı.
Kalabalıktan gelen yuhalama sesleri, gürültüler dikkatini dağıtmıyor, aksine daha da yoğunlaşmasına sebep oluyordu. Çünkü bu insanlara öfkeliydi. İşte o an yüzünde acımasız bir tebessüm oluştu. Ne kadar inkar ederse etsin, insanoğlu öfkeye, kine, hırsa muhtaçtı. Zira nankör insanoğlu iyiliği her daim aptallık olarak görerek insanları iyilikten soğutmuştu. Hırsın kaynağı kin oluvermiş, insanların yaşamak için buna ihtiyaçları oluvermişti. Bir şeye inat etmeye, daha iyi olabilmeye o kadar muhtaçlardı ki, yine kolaya kaçtılar ve onun seviyesine yükselmeye çalışmak yerine onu aşağı çekmeye karar verdiler.
Derin bir nefesle doldurdu ciğerlerini. Onu hayatta tutan nefretine tutundu. Kendini yeni yeni belli eden gün ışığının yüzüne çarpmasına izin verdi. Gece bitmişti artık, ama anlaşılan onun gecesinin bitmesine daha vardı. Zaman... İşte asla garantisi olmayan şeyin Smyrna için tek bir garantisi vardı ki, o da az olduğuydu. Boşa harcayamazdı. Saklanmak ona göre değildi, çok bile beklemişti. Arkasını döndü ve koridordaki askerlerin tuhaf bakışları eşliğinde ilerledi. Dışarıdan gören onu yıkılmaz bir kaleye benzetse de ayaklarını sürüyerek gittiğini bir o bilirdi. Nestor'un bile bildiğini sanmıyordu. İçinden bunu geçirir geçirmez karşısında Nestor'u görünce gülümseyesi geldi. Yine kendisine hakim olmayı başardı. Çelikten iradesini yıkan tek bir kişi vardı anlaşılan.
"Sizin bir şey yapmadığınızı görünce insanlar daha da kalabalıklaşıyor. Daha ne kadar bekleyeceğiz Dasha?"
"Askerleri üstlerine salmamı mı tavsiye ediyorsun Nestor?"
Kadının sesindeki inanamaz tını Nestor'u rahatsız etti. "Kontrolü ele almak şart. İstenmeyen şeyler yapmak zorunda kalır bazen insan."
"Şu an zorunda mıyız peki?"
"Elbette."
"Fazlasıyla kalabalık olmalarına rağmen kalenin içine girmiyorlar. Sadece ellerindekileri fırlatıyorlar Nestor."
"Çünkü korkuyorlar! Ama siz bir şey yapmadıkça bu korku da yok olacak!"
"Halk liderlerinden korkmalı mı Nestor? Korkudan gelen sadakate muhtaç olacak kadar adi bir insan mıyım sence?"
"Ben..."
"Bugün benden, yarın bir başkasından korkarlar. O zaman da bana ihanet ederlerse onları nasıl suçlayabilirim?"
"Hiçbir şey yapmadan oturacak mısınız yani?" Sesinde hayretin altına saklanmış hayal kırıklığı vardı. Kadından "Hayır." cevabını alınca uzaktan da belli olacak bir şekilde rahatlamıştı.
"Karşılarına çıkacağım. Kaderimi halkıma bırakacağım."
"Ama..."
"Bir liderin kaderi zaten halkının elindedir." Karşısındaki kır saçlı adamı azarlar bir tınıda konuşuyordu. "Onlara ellerindeki bu gücün varlığını hatırlatacağım."
"Bu doğru bir fikir değil gibi."
"Savaş bu kadar yakındayken attığım adımların hepsinin doğru olmasını beklemek hata olur. Yapacağım en mantıklı hareket ileride fırsata çevirebileceğim yanlışlar yapmak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUZ VE ATEŞİN DANSI
Fiction Historique"İktidar uğruna öz babasının ölüm emrini verdiği küçük bir kız çocuğuyum ben These. Doğuştan gelen bir sevgiyi bile hak etmediğim halde sana senin sevgin için yalvarmıyorum merak etme. Sana kendi sevgim için yalvarıyorum These, taht için çıktığım b...